Depresyonun kaygılı düşüncelerle ontolojik ilişkisi

Yıllardır "Çok düşünme delirirsin!" sözünün karşısında durmuş, bu sözün sahiplerini itin götüne sokar nitelikte onlarca yazı yazmış, gazetelerde yayınlamış biri olduğumu belirterek başlamalıyım. Bu kete fikre biçimsel olarak yakın bir yeni sava sahibim.

Varoluşsal kaygılar üzerine yapılan derin iç sorgulamalar insanı bunalıma (depresyona) itiyor. Yahut (erken) bunalım hali, varoluşsal kaygılar üzerine derin iç sorgulamalar yaptırıyor. İlk bakışta pek mümkün görünmese de bu iki ayrı durumun aynı anda gözlemlenmesi de olası. Hangisinin önce cereyan ettiğini söylemek güç.

Benzer şekilde; bir şeyin (söz gelimi benliğin) varlığını reddetmek başta insanın yükünü hafifletse de uzun vadede yaşamsal motivasyonları zehirliyor. Bu çıkarımlar ışığında yüzeysel bir yaklaşımla Nihilizm gibi akımların uzun vadede bireyi özgürlük yerine yıkımlara götürdüğünü söylemek yanlış olmaz.

Bu savlara bakıp "Çok düşünme kafayı yersin!" görüşüne katılmaya başladığım düşünülmesin. Hala insanın düşünmekten başka çaresi olmadığını savunuyorum. Kendime nispeten karşı tezler geliştirdiğimi kabul etsem de kaygıların gerekli olduğunu düşünüyorum. Yerli yersiz sürüyle endişe içerisinde olmalıyız, eleştirel zihnimizi korumamızı kaygılara borçluyuz. Ancak burada dikkatli olmak, dozu haddinden fazla arttırmamak önemli. Keza doğru dozda kullanılmayan ilaç bile zehirdir.

Peki ilkel (antik) insan kaygılarla nasıl mücadele etmiş?


Çocuklanarak. Eğer; tanrı, benliğin varoluşu ve buna benzer soyut konularda fazlaca düşünüp yaşamsal arzuları yitirmek istemiyorsak çocuklanmak (ve benzeri gereksiz dertler edinmek yahut bu dertleri edinmeye yönelik planlar yapmak) oldukça etkili bir çözüm. İnsan kendine beşeri/dünyevi dertler icat ederek ulvi ve tehlikeli dertlerden uzaklaşabilir. Bir ruh doktoru, doğurmanın ve çocuğun getirdiği dünyevi dertlerle ilgilenmenin ruha iyi geldiğini söylese muhtemelen infial yaratır. Neyseki ben ruh doktoru değilim, bu sayede rahatça önerebilirim doğurun ve doğurtun arkadaşlar, bu sayede akıl sağlığınızı; her an tadınızı kaçırmak için pusuda bekleyen varoluşsal, depresif düşüncelerden uzak tutabilirsiniz. Dünyadaki kısıtlı yaşam süremizi, toplumsal normlara uygun bir şekilde tamamlamak istiyorsak, önemsiz dünyevi dertler edinmeliyiz.

Abdurrahim Karakoç'tan iki mısra ile tamamlayalım.  
Oğlun kızın olsun hele
Unutursun Mihribanım