Kim lan bu Arif denen pezevenk?

Arada bir şiir yazarım.

Ah Ayşem vah Ayşem... şiirlerini okumayı sevmediğim için bu türde şiirler de yaz(a)mam. Ama ben de insanları merkeze alan şiirler yazıyorum. Bazıları gerçekten etrafımda olan, yaşayan insanlarken bazıları tamamen hayal ürünü. Bazılarıysa bu ikisinin arasında.

Arif'in hangi kategoride olduğunu açıklamayacağım. Edebiyat tarihçileri bulsun hehe.

Nedense Arif konulu şiirlerimi tek bir yazıda toplamak geldi içimden, ilkiyle başlayalım. 29.9.2018 tarihinde antoloji.com'da yayınlamışım.

Arif'e

Derdin büyüğünü dosta öteleyip
ufak tefekleriyle oyalanırken
mahir olurum mu sanarsın

Düşlerine kaçarken araflarda az mı boğuldun,
ne diye kulluğuna kulaç atarsın

Düşünürüm ince ince diye övünürsün de,
bir düşüne varamadın diye
bin yılını heba mı sayarsın

Nafile gençliğe kızdığın halde
bir kızın yüreğini titretemeden
terki diyar etmeye mi çabalarsın

Hercai vakalarla dara düşüp
dardan kurtarınca kendini
ihya oldum mu sanarsın

...

-Umuma sorarsak- Yirmibeş yaşındasın Arif!
yüz mevsim geçmiş ömründen
bir kıştan mı korkarsın

Onca yüzü güzele meylettin
yarısı deşti gitti gönlünü
bir yüreği kuştan mı korkarsın 

Sonraki şiiri 23.12.2019'da yazmışım bir yıl sonra

Arif'in gayrimasalsı rüyası

Arif bir rüya gördü
rüyasında kördü
nasılsa görmüyor diye
çevresine duvar ördü
çehresinde mutlu bir tavırla
herkesi el gördü.

Yazdı çizdi her şey hakkında
iyiliği sevdi, kötülüğe sövdü
tutuldu hakkı aramak telaşına
az uyudu, az yedi, az sevişti
her yaklaştığında kaçırdı elinden hakikati
gün gördü
ün gördü
son gördü

aydınlandı bir gece
-fakat bulamamıştı hakikati henüz-
yıktı ördüğü duvarları
sıktı canını sıkanları
yani çaktı mevzuyu Arif
kendi olmanın farkına vardı
üzmezdi artık onu dertti, gamdı.

Sonra bir kız gördü sereserpe
-görmenin de verdiği hayretle-
buldu belasını Arif,
hakikati ararken gayretle... 

Bundan sonraki şiiri ise 1.2.2020 tarihinde yazmışım.

Arif'i tarife gerek yok

Babası sağ idi Arif'in
ama hiç baba parası yemedi
Anası da sağ idi Arif'in
ama hiç ana şefkati görmedi

Biri hariç tüm sevdikleri sağ idi,
hiçbiri Arif'i hakkaten sevmedi.
Yalnızca bir kız kaptırdı gönlünü Arif'e
ona da Allah ömür vermedi. 

Son olarak da 22.6.2020 tarihinde yazmışım.

Arif'e Arif'in tarifi

Orhan Veli'ye hürmetle, ve affına sığınarak...

yirmiyedi yaşındasın
bir kuru hakikat yüklü sırtında...
dağbaşındasın
tütünün dahi yalnız değil senin kadar
yaridir şarabının

erkeklik var başta
amma ne kırmışsın, ne dökmüşsün
girmemişsin hakkına, kendinden başkasının

kınadığın şeylere dönüştürmüş hayat
-gıcırdayan ahşap balkonda-
sabahları balgam tükürürsün.
ve akşamları yemekten sonra
belki kusarsın çok içince
amma kendi koltuğuna, kendi evine
incitmezsin bir garibanı,
yıpratmazsın gözünden sakındığı çeyizini de

ne hakikatini anlamaya buyurdular
ne de çocuğunu doğurdular
hak kadar yalnızsın, hukuk kadar paravan
"içmeyip de ne halt edeceksin!"

Arif'le ilgili yazıp çizmeye devam edeceğim, şiirlerimi takip etmek için link: antoloji.com/safa-gayret





Evlilik hakkındaki düşüncelerim ve bu düşüncelerimi güçlendiren iki film

Filmler hakkında spoiler bilgi vermeyeceğim. Gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz ve konu ilginizi çekmese de bu iki muhteşem filmi kesinlikle izlemelisiniz. 

En son ne zaman bir çifte bakıp "İşte mükemmel çift" dediniz? Ben neredeyse hiç demedim. Sadece evlilik değil, iki arkadaşın ve hatta aynı karından çıkan iki kardeşin ilişkisi bile mükemmel olamaz.

Çocuğunuzu kendi ideallerinize uygun yetiştiremeyeceksiniz, çünkü anne babanız da sizi kendi ideallerine uygun yetiştiremedi. Okuduğunuz kitaplar, sorduğunuz sorular, izlediğiniz filmler, edindiğiniz arkadaşlar, dinlediğiniz müzikler... hayatınıza giren her yeni şey yaşam yönünüze küçük dokunuşlarla müdahale eder.

İnsan asla anne babasının yahut diğer güçlü aktörlerin (Din, siyasi görüş, gelenek, genetik...) çizdiği yolda ilerleyemez daima kendi yolunu çizer, çizmelidir. Zaten insanı diğer canlılardan ayıran şey de budur. Böyle olunca insan aynı karından çıktığı kardeşleriyle bile düşünce ayrılıkları yaşar.

Kuşak farkı yok, ebeveyn farkı yok, coğrafya farkı yok, eğitim olanakları farkı yok, kültür farkı yok. Ya hu iki kardeş nasıl farklı bilişsel süreçler yaşar? Yaşıyor işte, sağlıklı bir bireyse yaşıyor.

İnsan kardeşiyle bile ortak hakikatlar çerçevesinde iletişim kuramıyorken, başka bir kadınla, adamla nasıl ortak hakikatlar, ödevler edinebilir?

Erkek: Sürekli birbirimize kızıyoruz ve hakimiyet kurmaya çalışıyoruz

Kadın: Evlilik tam olarak budur zaten.

Gone Girl (2014)

Evlenince insan aynı evi paylaşıyor, aynı sosyal ortamlardan, aynı maddi imkanlardan faydalanıyor. Aynı çocuklara ebeveynlik ediyor. Dolayısıyla düşünce ayrılıkları yaşamaması beklenir ama bu mümkün değildir. İnsanın öğrenme evresindeki hayat arkadaşı kardeşidir. İnsan kardeşiyle bile farklı bilişsel süreçlerden geçiyorsa, farklı görüşlere itecek şeylere maruz kalabiliyorsa, evlilikte de farklı görüşlere sahip olur.

İlişkinin müteahhiti

Kadınlar ilişki boyunca erkekleri tadilata muhtaç/mahkum bir bina gibi görürler, hatta bazıları yıkıp yeniden yapmayı seçer. Hiçbir kadın bir erkeği olduğu gibi kabullenmez. İlk flörtlerde, ilk buluşmalarda bile kadının aklından "Fazla sigara içiyor ama düzeltilebilir" gibi şeyler geçer. Erkek başta sağlıklı koşullara yönlendiren bu tadilatlara direnmez ama ilerleyen aşamalarda tadilat binayı bambaşka bir şeye dönüştürme projesine dönüştüğünde korkmaya ve frenlemeye başlar. Kadınlar aşık oldukları adamları aşık olmayacakları adamlara dönüştürmeye çalışıyorlar.

İlişkinin melankoliği

Kusursuz bir ilişki düşünelim, her şey her iki tarafın ve hatta çocukların istediği gibi gidiyor. İdealler örtüşüyor, yeme içme zevkleri örtüşüyor, dünya görüşü örtüşüyor...

Her şey o kadar iyi ki etraftaki mutsuz çiftlerin yakınmaları karşısında kendi ilişkinize dair yakınacak bir şey bulamadığınızı düşünün. Bu da bir huzursuzluk nedeni olabilir mi?

"Benim kocam da şöyle anlayışsız, böyle serseri..." diyememek bir kadını kocasından soğutur mu? Soğutabilir arkadaşlar.

Ben buna benzer bir şeyi baba oğul ilişkisinde gözlemledim, kendi babamla olan ilişkimde. Babam tüm yaşıtlarının oğlundan yakındığı, bütün muhabbetin bu çerçevede döndüğü ortamlarda yakınacak bir şey bulamadığı için yalan söylediğini itiraf etti bana.

İnsan dertlerini de yarıştırmak istiyor demek ki. Benim de derdim var diyebilmek istiyor. Bunun için mükemmel kocanın ve mükemmel karının kötülükler de yapması gerekiyor. Ne kadar aptalca.

Kusursuzluğun bile kusur olduğu bir zeminde huzurlu bir karı koca ilişkisi bir kenara ebeveyn çocuk ilişkisi bile mümkün değil.

İki insan, aralarındaki ilişki ve iletişim ne olursa olsun birlikte yaşamaya müsait değil. Bir arada yaşamalıyız ama birlikte yaşamamalıyız.

Evlilik ve diğer beşeri ilişkiler hakkında alışılmadık düşüncelere sahibim. Bundan rahatsız değilim. Bu düşüncelerimin temellerini ve köşelerini daha iyi anlamak isterseniz sırasıyla Marriage Story (2019) ve Gone Girl (2014) filmlerini izleyebilirsiniz.





Harp çalan güzel kızlar ve diğer güzel kızlar

(The Sound of Silence (harp cover) | Deer Blooper)

Çok uzun zamandır (belki de haksız yere) yakındığım bir konu var. Toplumumuzda neden yaratıcı kadınlar yok.

Çocuk aklıyla eskilerde bu durumu farkında olmadan birazcık kadınlara mâl ediyordum. Şu an farkına vardım ki biz toplum olarak yaratıcı insan sevmiyoruz. Cinsiyet ayırmaksızın birilerinin eski köye yeni adet getirmesine tahammül edemiyoruz.

Hal bu olunca, tarih öncesinde kalan enstrümanları yeniden gündeme getirmek bizim toplumumuzdan insanların aklına gelmiyor.

Harp enstrümanının çok güzel bir tınısı varmış. Bunu "Naomi SV" adlı YouTube kanalı sayesinde fark ettim. Adeta büyüleniyorum. Tüm videoları iştahla izledim. Kulağımda güzel bir seda bıraktı. Bunu not defterime de iliştirmek zorundaydım.

Kanalın varlığından asıl haberdar olma nedenim ise kaynağını unuttum ama bir habere denk geldim, "Doğada solo enstrüman çalan bir kadına kayıtsız kalamayan bir geyikle" ilgiliydi.

Bu güzel kadının, Lana Del Rey'in Video Games şarkısını da coverladığını fark etmek bile heyecanlandırdı.

Keşke toplumumuzda da böyle yetenekli insanlar yetişse. "Ben güzelim başka bir şey yapmama gerek yok" diye düşünmesek.