Bilim tahammül edilmesi gereken bir şey mi?

Diğer kutsal kitaplara kıyasla en çok "düşünceye sevk eden" kutsal kitap olan Kur'an-ı Kerim'i hayatımıza rehber edinmiş kişiler olarak hâla niye bilime ve düşünce özgürlüğüne din dışı kavramlarmış gibi bakıyoruz ki? Yada şöyle sorayım; bilimin ve düşünce özgürlüğünün dinimize ters düştüğünü düşünenler ahirette nasıl hesap verecekleri hususunda korkmuyorlar mı?

Bilim beyaz'a siyah diyor ve bunu gerekli üslupla açıklayıp beni ikna edebiliyorsa beyaz artık siyahtır. Beyaz'a siyah deyişim bilime ve akla güvenmemdendir. Anarşist ilan edilmemi gerektirmez ki.

Ki bilim, dinimize ve gelenek göreneklerimize aykırı olacak şeyler savunmaz. En azından şu ana kadar savunduğuna tanık olmadım.

Bilimin "dinimize aykırı" olduğunu düşünen herkes cahil cühela insanlardır. Yada amaçları imana şaibe karıştırmaktır.

Ben bunu bilir, bunu söylerim arkadaş; Birey olmak lazım!

Birey penceresinden izlemek, yargılamak, düşünmek lazım.




Ölmesi gereken insanlar görüyorum

ya arkadaşım! bu internet denen meret "amatör yetenek" sergilensin diye icad edilmedi. -ki bu senin yaptığın amatörlükten de öte-

şimdi vay efenim safa niye böyle şeyleri yayınlıyorsun, vay efenim niye insanlarla alay ediyorsun falan diyenlerde olacaktır. olsunlar. hali hazırda internet sayesinde edindiğim bir kariyer olmadığı içun, olası kariyer zedelenmelerine üzülmem.

hayır "bırakalım insanlar sanat yapsın" anlayışında olmama rağmen kızdırıyor bu tür videolar beni. çünkü adamlar ne yaptığının farkında değillermiş gibi. bu, bir anlık aşırı doz uyuşturucu tüketimiyle alakalıda değil. herifler bildiğin mahlas yapmışlar, ne kadar süredir bu meşgale içerisindelerse artık. emsi samuo ve gorkusuz kadir.



kuzenlerim(furkan gürler, bekir vurer, orhan vurer, oğuzhan karabıyık vb...) var bu tür amatör yapımların hastası olan. zaman zaman yanımda dinlemeye çalıştıklarında ölsünler istiyorum abi o kadar kızıyorum bu "arabesk rap" isimli saçma sapan işe. bide sokaklarda bu tür zımbırtıları tlf hoparlöründen dinleyen -insan olduklarına emin olamadığım- insanlar var, hızlı adımlarla uzaklaşıyorum yanlarından.

anneler - babalar! çocuklarınıza kişilik kazandırın biraz anasını satim.




Reyting raporlarının izle(me)yiciye kötü etkisi

Çok izlendiği söylenen programları takip etmeyenlerin hiçbir şey kaçırmamasına rağmen reytingleri görünce kendini gündeme uzak hissetmesi kesinlikle reytingde şike yapanların marifeti/suçu.



adam haklı.




Berrak Çetinkaya

Geçenlerde televizyona gözüm iliştide, Show TV yine Acun abinin programlarıyla dolmuş ve o akşam "O ses Türkiye" adlı program yayındaydı. Seçmeler yapılıyordu ve bir abla çıkıp "seni istiyorum" şarkısını söyleyecekti.

"Aman yarebbi bu ne güzel bir ses" diye düşündüm birden, böyle bir müzik gurmesi sanmaya başladım kendimi. Sonra kimmiş bu güzel sesli güzel abla diye TV karşısından ayrılmadım. Şarkısı bitince evde kendi kendime -içten içe- alkışladım. Neticede öğrendim ki adı Berrak Çetinkaya imiş. Öz ablam ya da kız kardeşim olsa ancak bu kadar sevebilirim kendisini, daha fazla değil.



"O ses Türkiye" ve benzeri -katıldığı- her aktivite ve oluşumda en birinci olsun istiyorum.

TV izlemeyi beceremiyorum ben, çok denedim olmuyor yani, TV izlerken eline sigara yakışmayan bir adamın iticiliğini sergilediğimi düşünüyorum. Buna mütakiben Berrak ablam için, ilgili web hizmetlerinden "o ses türkiye" yarışmasını takip edeceğim. Olası halk oylaması durumunda, oyum kesinlikle Berrak Çetinkaya'ya.

3 Ocak 2012'de eklenen not: Şimdi öğrendim Berrak Çetinkaya yarışmanın "canlı yayın" bölümüne çıkamayacakmış, elenmiş. Bu durum Berrak Çetinkaya'nın sesi hakkındaki görüşümü değiştirmez. Berrak ablama ilerideki girişimlerinde başarılar dilerim. Mümkün oldukçada takip edeceğim.




Staj deneyimlerim: herkesi aynı anda memnun edemezsin

Her ne kadar bölümümle alakasız bir iş ortamında staj yapıyor olsamda, her işin ortak noktası olan müşteri memnuniyeti konusunda deneyim kazandığım söylenebilir.

Müşteri deneyiminin yanı sıra iş yerindeki üstlerin memnuniyeti hususunda da belli kaideler öğreniyorum.

En önemlisi ise kesinlikle "eş zamanlı olarak herkesi memnun edemeyecek" olmak. Dosyaların belli öncelik sıraları var. Bazıları derhal, bazıları ise haftaya yapılmalı.

Ve ayrıca şunu unutmamalıyım; daha dijital bir iş anlayışına erişmeden, herkesin işi başlangıçta belirlenen süre zarfında teslim edilemez.




Bir oyunun getirdikleri

Assassin's Creed adlı Ubisoft yapımı oyunu hayran kalarak takip ediyor ve imkan buldukça oynuyorum. Son olarak Brotherhood serisini bitirdim. istanbul'da geçen revelations'u en kısa zamanda oynayacağım.

Oyun, senaryosu itibariyle çok dikkatimi çekip beni bir takım araştırmalara sevk etti. ekşi sözlük'te falan gezinirken hassan sabbah'ın kurduğu haşhaşin tarikatı hakkında birkaç şey okuyunca konuyu irdeleme kararı aldım.

elde ettiğim rivayetleri birbirine ekleyerek şu çıkarıma vardım;

hassan sabbah ve nizamülmülk dönemin eğitim faaliyetlerinden(okuldan) arkadaşlardır iyi geçinmektedirler ve kendileri arasında yazılı olmayan bir sözleşme yaparlar. sözleşmeye göre hangisi mevki bakımından diğerinden üstün olursa, diğerini yanına alacaktır. öyle de olur. gün gelir zaman döner nizamülmülk büyük selçuklu devleti'nde vezir olmuş bir müddet sonra hassan sabbah'ı da vezir yapmıştır.

gün gelir zaman geçer selçuklu hükümdarı vezirleriyle bir toplantı düzenler, toplantıda tüm mal varlığının hesaplanmasını ve şahsına sunulmasını buyurur. nizamülmülk bu işe 2 yıl zaman biçerken hassan sabbah 40 günde halledebileceğini söyler, hükümdar pek ümitlenir ve toplantı biter. hassan sabbah ne yapar ne eder 35 gün içinde hükümdarın tüm mal varlığını döküman halinde hazırlar ve sunum gününü bekler. sunum gününe birkaç gün kala nizamülmülk sunumun hazırlandığını haber alır ve dökümanların yokedilmesi üzerine bir adam görevlendirir. adam görevini başarıyla gerçekleştirir ve hassan sabbah sunum günü geldiğinde hükümdarın huzuruna "hazırladığım dökümanlar birkaç gün evvel paramparça edildi." savunmasıyla çıkar. hükümdar hassan sabbah'ı görevini yerine getirmediği gerekçesiyle saraydan kovar. hassan sabbah kovulurken alamut kalesini son istek olarak hükümdara söyler hükümdar hassan'ın son isteğini yerine getirir ve kalenin anahtarlarını verir.

hassan sabbah tek başınadır ve nizamülmülk'ten intikam almak ister, alamut kalesi içerisine kimsede anahtarı bulunmayan,(kimsenin ulaşamayacağı)gözleri kamaştıracak cinsten bir bahçe hazırlar ve imkanı dahilinde köle ticaretinden istifade ederek en güzel(kadın) köleleri satın alır, başlarınada bunların bakımlarından sorumlu biri(harem ağası) bırakır.

sonrasında şehre inip küçük vaadlerle bile kandırabileceği bir genci(erkek) kalesine götürür ve o zamanlar neredeyse hiç bilinmeyen haşhaş bitkisinden yaptığı bir karışımı gencin kanına karıştırır. genci önceden hazırladığı muhteşem bahçeye taşır ve haşhaş dozunu düşürerek sarhoş kıvamına gelmesini sağlar, gencin bir müddet ağaçları, meyveleri, güzel kızları izlemesine müsade eder sonra haşhaşın dozunu tekrar artırarak bayılmasını sağlar ve tekrar kalenin herkesin bildiği bölümüne taşır. genç kendine geldiğinde hassan sabbah'a rüyasında kendisine çok güzel bir bahçede çok güzel kızların, şarapların, meyvelerin sunulduğunu anlatır. hassan sabbah gence "o rüya değildi. ben seni cennete götürdüm ve tekrar getirdim" der. genç öfkeyle hassan'a "neden geri getirdim beni cennette bırakmalıydın ben fakir olmama rağmen hırsızlık etmeyen, dürüst, ana babasını kaybetmiş biriyim. ben cenneti hak ediyordum neden beni orada bırakmadın." diyerek hassan'ı sorgular. hassan gence "eğer sözümden çıkmazsan seni sonsuza dek o cennete bırakabilirim, cennetin anahtarı bende." der ve genci büyülemeyi başarır.

bir genç, iki genç derken kendisine kocaman bir mürid ordusu(tarikat) kurar. bu ve benzeri yöntemlerle (tiyatral bir şekilde) şaşırtarak ve inandırarak liderlerine ölümüne sadık bir terör örgütü inşa etmiş olur. bu örgüt dünyanın ilk terör örgütü olarakta kabul edilir.

hassan sabbah, intikam almak adına giriştiği bu uğraştan netice almak adına nizamülmülk'ü öldürmesi için bir mürid(fedayi) görevlendirir ve nizamülmülk suikast edilir.

hassan sabbah yer yer güven kaybetmeye başladığında yine tiyatral olaylar sergileyerek müridlerinin güvenini tekrar kazanır.

tahtının yanına bir adam sığacak ve kafası dışarıda kalacak kadar çukur kazdırır ve çukura boynu gerçek kanla boyanmış bir mürid yerleştirir. müridi ölüymüş gibi durması ve ölü olduğuna inandırması konusunda tembihler, bunu yapabildiği takdirde sonsuza dek cennete göndereceğini söyler.

bu arada hassan'ın cenneti elde ettiğini duyan gönüllü gençler kafile şeklinde kaleye gelmektedirler hassan kafilelerden biriyle tahtında konuşur ve gelenleri tahtın yanındaki insan kafasıyla etkiler. akabinde kafileyi başka bir odaya ağırlamak üzere gönderir ve çukurdaki mürid'in çıkmasını ve kanı temizlemesini söyler daha sonra müridi yeni gelen kafilenin arasına konuşması için gönderir. kafiledekiler şaşırır. mürid, hassan sabbah'ın cenneti, ölümü ve hayatı elinde tuttuğunu anlatırken hassan müridinin kafasını keser ve cesedi yere düşer. kafile panikle hassan'a "ne yaptın ey hasan gencecik çocuğu neden öldürdün" şeklinde sitem edince. hassan, "o genç zaten ölüydü sizinle konuşması için dirilttim ve konuşması bitince tekrar öldürdüm." der. kafile bu söz üzerine hassan'a hemen secde eder ve yeni müridler olmayı kabul ederler.

selçuklu hükümdarı vezirinin öldürülmesi üzerine alamut kalesine sefer düzenlemek üzere ordusuna hazırlanması emreder. lakin ertesi sabah uyandığında yastığına saplanmış hançerdeki "sana ve saray görevlilerine yakalanmadan bu yastığı hançerleyebildiysem senide hançerleyebilirim." notunu görünce seferi iptal eder. ve hatta hassan hükümdarın korkusundan yararlanarak hükümdara tarikat çıkarına bir takım emirlerde verdirtmiştir.

not: bu yazdıklarım, araştırmalarım esnasında rastladığım rivayetlerin (söylentilerin) derlemesidir. tarihi kanıt niteliği taşımaz.

samimi yorum: nizamülmülk niye hassan'ın dökümanlarını telef ettirir, saraydan kovulmasına neden olursun ki? adam belliki siyaset üzerine bilgi beceri sahibi. bırakta ülkene, hükümdarına hizmet etsin. ya da en azından bu zekayı/beceriyi kötüye kullanmasın.

ayrıca bakınız/araştırınız:

  • Alamut

  • Alamut kalesi

  • Nizamülmülk

  • Assassin

  • The Assassin Legends: Myths of the ısma'ilis, Farhad Daftary

  • Hasan Sabbah Gerçeği/ Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri, Faik Bulut

  • ismailliler


ayrıca teşekkürler:




Kendini haber spikeri sanan deli

her akşam işten* eve gelirken haznedarlı/kahramanmaraş semtinde karşılaştığım delidir. sakarya çarşısından haznedarlı meydanına çıkan caddeden, hamamın üst tarafına kadar günün haber başlıklarını ve yüzeysel özetlerini yüksek sesle anons ederek gidiyor. sokakta yaşayan biri gibi de (mesela tinerci) görünmüyor.

"bana bulaşmasa bari" telaşı vermesine karşın gülümsetiyorda. haberlere kendi yorumunu katmayı unutmuyor. zaman zaman m. ali birand'a rakip olacak cinsten yorumlar yapıyor. geçenlerde, şike operasyonu ile ilgili yorumunu dinleyemeden yol ayrımına gelmiştik, gereksiz bir üzüntü bıraktı ardında.




fatih'in istanbul'u fethettiği yaşta üniversite kazanmak

fatih, 21 yaşlarında akıllıca politikalar izleyerek istanbul'u osmanlı(günümüz türk) topraklarına kattı. tabii ki bu zahmetli davayı tek başına çözmedi. güçlü osmanlı kuvvetleri fatih'e canları pahasına güvendiler - inandılar ve fatih'in sözünden çıkmadılar.

nitekim günümüz gençlerinin(bizler) bir istanbul teknik üniversitesi olsun, bir boğaziçi olsun, bir odtü olsun, hep hayallerini süslüyor.

kendi topraklarımızdaki eğitim imkanlarından yararlanabilmek için yıllarımızı harcıyoruz ve yine başaramıyoruz. ne kadar ilginç lan?