Saraydaki profesyonel liseli: Sümbülzade Vehbi Efendi

Lisedeyken elime "Saraydaki Maraşlılar" adlı bir kitap geçmişti. Kitapta, Osmanlı Döneminde isim yapmış Maraşlılarla ilgili yazılar vardı.

Sümbülzade Vehbi Efendi'nin adını ilk kez o kitapta gördüm.
Öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
Düşmanın bağrına, hançerimi nagehan...
Şairlik, kadılık, elçilik gibi görev ve ünvanlara sahip Sümbülzade, dönemin sultanı I. Abdülhamid tarafından idam cezasına layık görülmüş. Bu cezadan kurtulmayı komikli bir şiirine borçluymuş.

Kitapta kasidenin tamamına yer verilmiyordu sanırım ama ilginç bulmama yetmişti. Şimdi internetten okuduğum kadarıyla olay şöyle gelişmiş,
Rumeli'nin farklı noktalarında yıllarca kadılık yaptıktan sonra 1775 yılında İran'a elçi olarak gönderilir. Bu görevdeki tutumu onu canından etmek üzereydi. Padişah, devletin çıkarını gözetmediği için idam fermanı verdi. Fakat yaptığı kıvrak bir hareket ile canını kurtardı. "Tannane" adlı kasidesini I. Abdülhamid'e sunarak kendisini bağışlatmayı başardı. Bağışlanan Sümbülzade, kadılık görevine geri döndü. Rodos ve Eski Zağra'ya gönderildi. 1791'de İstanbul'a dönüp yazdığı Divan'ı, 3. Selim için yeniden düzenledi. Padişaha yaranmakta üstüne yoktu. Ancak biz onu kadılığı ya da elçiliği ile değil, padişaha sunduğu şiir ile tanıyoruz. Rivayete göre, dönemin padişahı ondan bir şiir yazmasını ister ve der ki; "Bu şiirin ilk mısrasında seni öldürmek, ikinci mısrasında ise ödüllendirmek isteyeyim."

Bu buyruk üstüne Sümbülzade Vehbi Efendi'nin liseli zihninden şu eser peydah olur.
Azm-u hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
Kese ile sabunu, rahat etsin cism-u can.

Lal-u şarap içurem ve ıslatıp geçirem,
Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahsan.

Eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
Lale ile sümbülü kakülüne nevcivan.

Diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
Bir gümüş ibrik ile destine ab-i revan.

Salınarak giderken arkandan ben sokayım,
Ard eteğin beline, olmasın çamur aman.

Kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
Sahtiyenden çizmeyi, olasın yola revan.

Öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
Düşmanın bağrına, hançerimi nagehan.

Eğer arzu edersen, ben ağzına vereyim,
Yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.

Herkese vermektesin, bir de bana versene,
Avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.

Sen her zaman gelesin, ben Vehbi’ye veresin,
Esselamun aleyküm ve aleykümselam.
Bugün bir arkadaşım yaptığımız sohbette "Padişahın da arkasından küfür ederlermiş" deyimini kullanınca, Sümbülzade Vehbi Efendi'yi hatırladım ve anlattım, bir zamanlar padişahın yüzüne de küfür edilirmiş ve bundan dolayı övgü alınırmış.

Ayrıca, önemli Tiyatro Sanatçısı Ferhan Şensoy, "Üç Kuruşluk Opera" adlı tiyatro oyununda bu şiire yer vermiş. Sümbülzade hakkında daha fazla bilgi almak için ekşi sözlük'ten yararlanabilirsiniz.




Batının sükuneti

Çalışırken YouTube'dan uzun müzik kolajları dinliyorum. Akşama kadar türlü türlü müzikler altta çalıyor. Yağmurlu bir cadde sesi duymaya başladım, işe odaklandığımdan bunu ancak videonun yarısında fark ettim. Neymiş bu diye YouTube'a geçtim.
Dikkatimi çekti, videonun açıklamasını okudum, incelemek için daha sonra izleye kaydedip tekrar müziklerime geçtim.

Şimdi inceleme fırsatım oldu. Bu tip deneysel yayınlar hep ilgimi çeker. Kısaca olay şu, bir insan kaldırımda yürürken muhtemelen göğsüne sabitlediği kamerayla olağan kaldırım trafiğini ve atmosferi kaydediyor. Basit ama etkili bir fikir, etkili olmasa milyonlar tarafından izlenmezdi. Kanaldaki diğer videolara da gözattım. Tokyo versiyonu da mevcut, ona da biraz baktıktan sonra bu videolar hakkında yazmalıyım dedim.