"Umudumu kestiğimi söyleme"

Musa Eroğlu, "Yare söyleme" eserinde böyle diyor.

Böyle bir eserin üzerine konuşacak kadar bilgi, birikim ya da beceriye sahip değilim o yüzden en baştan özür dilerim.
Seher Yeli Bizim Eve Gidersen
Nazlı Yare Küstüğümü Söyleme Söyleme
Ne Hallere Düştüğümü Sorarsa, O Yar Beni Sorarsa,
O Yar Beni Sorarsa,
Bağrıma Taş Bastığımı Söyleme Ona Söyleme
Yare Söyleme.
Ağrılar Baş Tutar Ahuzardayım,
Mahsur Gibi Çekilmişim Dardayım, Dardayım
Gezer Dolaşırımda Bilmem Nerdeyim Nerdeyim
Deli Delide Estiğimi Söyleme Yare Söyleme Ona Söyleme
Belki Bir Gün Çıkar Gelir Diyorlar
Gönül Muradını da Alır Diyorlar
Seven Sevdiğini Bulur Diyorlar
Umudumu Kestiğimi Söyleme
Söyleme..

Kaynak - unutulmuyor.net

Şimdi bu sözlerin hepsi harikulade ama "Umudumu kestiğimi söyleme" cümlesi aşıktaki tükenmez umudu, beklentiyi akıl almaz bir şekilde betimliyor. Bir çok sanatkâr bu eseri yorumladı hepsinde de benzer dozlarda etkileniyorum. Çok az türkü beni bu kadar duygulandırıyor, heyecanlandırıyor. Helal olsun.




Favori müzik arama motorlarım

Neredeyse hiç müzik download etmiyorum. Müzik profillerimden yararlanarak müzik dinliyorum. Ve zaman zaman müzik arama motorları beni memnun edemeyince diğerine geçiyorum.

Kendimce favori müzik arama motorlarımın sıralaması.

vk.com

Özünde VK, Pavel Durov adlı bir arkadaşın Ruslara özel Sosyal ağ (Facebook klonu) fikriyle ortaya çıkmış, çok kral bir sosyalleşme ortamı olmasının yanı sıra Müzik ve Video bileşenleriyle kendisine hayran bırakan bir sosyal ağ. Müzik yükleme hızı fevkalade, tıklıyorsunuz ve hiç takılmadan dinleyebiliyorsunuz. Ve konuyla ilgisi olmasa da Video bileşeni takdire şayan, uzun metraj bir film aratıyorsunuz, tıklıyorsunuz ve hiç takılmadan 360p+ kalitelerde izleyebiliyorsunuz.

VK'ye puanım 10/10

 

grooveshark.com

Yıllardır internette müzik arama motoru tavsiyesi istediğimde karşıma çıkan ilk seçeneklerden oldu Grooveshark. Lakin farklı bilgisayarlarda test ettiğimde karşıma sonuç olarak Grooveshark'ın fazla kasıntı bir web sitesi olduğu gerçeği çıkıyor. Mozilla Firefox ile adeta Bilgisayar oyunu gibi bellekte yer kaplayan bu uygulama, Google Chrome ile o kadar da tecavüzcü değilmiş gibi. Yüksek kaliteli müziklerden oluşan geniş arşivi bir çok hatasını telafi ediyor.

Grooveshark'a puanım 7/10

 

fizy.com

Fizy ile icadından beri çok düzeyli bir ilişkimiz vardı. Ta ki onun sadeliğini ve çevikliğini seven beni aldatıncaya kadar. Turkcell satın aldı mertlik bozuldu be ercan abi. Ayrıca MÜ-YAP'a da iyi şanslar. Tüm bunlara rağmen Fizy'ye, tee 2010'dan beri dinlediğim müziklerimi, listelerimi profilimde sakladığı için aldatılarak ayrılmış eski  sevgili muamelesi yapamıyorum.

Fizy'ye puanım 6/10

 

soundcloud.com

SoundCloud, kaliteli çizgisini hiç bozmamış, bizzat sanatçılardan eser toplayan ve harikulade bir embed mekanizması olan fevkalade bir web uygulaması. Lakin "müziği bizzat sahibi yüklesin" politikası yüzünden daha çok remixer ve DJ'lere hitap ediyor. Tüm bunlara rağmen SoundCloud candır can. Çok uzun zamandır kullanırım favori müziklerimi saklar.

SoundCloud'a puanım 9/10




'Dövüş Kulübü' değil 'Fight Club'

"Sinema sanattır" sözünü seyrek duyuyor olmaktan rahatsızım. Zira öğrencinin elde edebileceği en uygun sanatlardan sinema.

Çok uzun zamandır film izliyorum. Favori filmlerimi imdb profilimde not tutuyorum.

Ve benden film tavsiyesi isteyenlere (onlara uygun olduğunu düşündüğüm) filmler öneriyorum. Böyle, felsefe yapmayı seven felsefe yaparak yaşayan, düşünen, irdeleyen, görünenin arkasını merak eden insanlara 'Fight Club' Filmini önerdiğim de, "Dövüş kulübü mü? ya ben aksiyon pek izleyemiyorum" gibi sözler duyuyorum. "Sandığın gibi değil kardeşim gayet felsefe yapan bir film, gerçekten beğeneceksin" gibi şeyler desem de fayda yok. Film o arkadaş için albenisini kaybediyor. Bence sırf filmin adı "Dövüş Kulübü" olduğundan filmi yanlış kitleler izliyor.

Ve konuyla alakası olmasa da kendimce 'izleyicilik' kavramını seviyelere ayırıyorum.

Sadece piyasadaki filmlerin izlendiği aşama: The Transporter (Taşıyıcı)

Tavsiye üzerine filmlerin izlendiği aşama: The Departed (Köstebek)

Film konusunda seçicilik yapmaya başlandığı aşama: The Green Mile (Yeşil yol)

Senaristin mesajını anlamak için kafa yormaya başlandığı aşama: The Terminator

Yalnız film izlemenin tadına varmaya başlandığı aşama: El secreto de sus ojos (Gözlerdeki sır)

Kendini senaristin kollarına bırakmaya başlandığı aşama: Once Upon a Time in Anatolia (Bir zamanlar Anadolu'da)

ve daha bir çoğu...

Bana göre bu aşamaları çoktan aştım, Şu an Mulholland Dr. (Mulholland çıkmazı) aşamasındayım. Yani en karmaşık kurguların dahi sabırla izlenmeye başlandığı aşamada.




Nasıl maç izlenmez?

Yakınlarım bilir, futbola fazla ilgisizim. Ama yeni arkadaş grubumun bana kıyasla %54654250 futbol muhabbeti yapıyor olmasıyla futbolla barışma kararı aldım. Halen futbol oynayamıyorum ama alışagelmiş yorumları yapabiliyorum.

-"o topa öyle vurulur mu amına koyim?!"

-"çıksana ofsayttan pezeveng!"

... gibi cümleler dağarcığımda hızla yer almaya başladı.

Neyse, yine dün arkadaşlarla (Burak'ın ayarladığı evde) maç izleyeceğiz. (doğal olarak) Burak, Adanalı, Ömer, Elbistanlı ve ben toplanacağız.

Olay yerine en son ben gittim. Bizimkiler batak oynuyorlardı, (yine yakınlarım bilir, satranç dışında hiç oyun bilmem, satrancı da Online satranç oynatan bir web uygulaması yapmaya çalışırken kavradım, böyle de tembelim işte.)

Fenerbahçe - Marsilya maçını bekliyoruz. Çekirdek çıtlatıp çay içiyor, muhabbet ediyoruz falan. Bunca şey olurken bizimkiler batak oynamaya devam ediyor. Ve küçük detay şu, aramızda tek Fenarbahçeli eleman Ömer. Burak, Elbistanlı ve ben Galatasaraylıyız, Adanalı Beşiktaşlı.

Maçın başlamasına 1 saat falan kala bizimkiler Batak oynamaktan sıkıldı ATV'yi açıp Kurtlar Vadisi Pusu'yu izledik. (Yine bilen bilir, ben dizi de izlemem) Maç saati (10:05) geldiğinde dizinin çok heyecanlı bir sahnesindeydik, Ömer -haklı olarak- "beyler artık maçı açalım" diyordu. Orta yolu bulduk sahne biraz yatışınca maçı açtık. Ben futbol izlemeyi de, oynamayı da bilmediğimi net bir şekilde belirttim. Hatta "ya abi Fifa, Pes gibi oyunlarda gol atınca maç neden orta sahadan başlıyor?" gibi Futbol izlenen bir ortamda sorulmaması gereken bir soru dahi sordum.

Lakin asıl bomba şu ki, bir pozisyon oluyor (mesela, (Fenerbahçeli) Caner yere düşüyor) öyle farklı yorumlar üretiyoruz ki, birimizin dediğiyle diğerimizin dediğinin kesiştiğini şahsen ben algılamadım.

Maç henüz orta sahadan herhangibir ceza sahasına gelmemişken "1-1 berabere biter beyler" dedim. Katılanlar oldu, futbolu bırakanlar oldu :D (Cem Yılmaz esprisi yaptım :D)

Spiker (Ercan Taner midir nedir) arasıra Marsilyalı bir futbolcuyu betimlerken "Abdullah" diyordu. Arasıra da "Abdallah" diyordu.

Duruma ilk Elbistanlı uyandı ve dedi ki "Abi takımda iki Abdullah var", ama Adanalı ve Ömer iddialı bir şekilde "hadi lan ordan" gibi bir şey dediler Burak'ta hafiften "hadi lan ordan"ı destekliyordu. Ben Elbistanlı'ya katılıyordum.

Sonra maç üzerinden iddia oynamaya başladık, şayet marsilya da bir Abdullah varsa yarınki çayları Elbistanlı ile ben ödeyecektik, Abdullah iki tane ise Ömer ve Adanalı ödeyecekti.

Ama ben ısrarla "Her ikisi Abdullah değil, diğeri Abdallah" şeklinde ekliyordum ve onaylanıyordum. iddia bu şekilde kabul edildi.

Maç bitene kadar gözlerimizle sahada "Abdullah" kovaladık :D

Maç bittiğinde emin değildik, internetten baktık ve Elbistanlı ile ben haklı çıktık.

iyi, güzel maçtı ama alakasız konu ve yorumlarla biraz gavur ettik işte. Kabahatim varsa özür dilerim kardeşler.




Benden yakışıklı kızlar var

Malumunuz...

Üniversitede ilk zamanlarım geride kaldı, ısınma turları bitti artık Vizeleri düşünmeye başlıyoruz ama hâla ortama ısındım diyemem.

Sanki ben yeni ortamlara pek kolay ısınamıyorum. Kendimi o ortamın bir parçası olarak göremiyorum. Hele de konusu geçen ortam eğitimle ilgiliyse...

Galiba beklentileri fazla yüksek biriyim. Şimdi üniversite falan okuyacağız denilince boş vakti olmayan insanlarla bir arada olacağız sanıyordum. Boş vakti olmayan derken yani böyle felsefe yapan, sorgulayan, boş boş konuşmayan, gerektiğinde nesneye, gerektiğinde de nesneden öteye bakabilen insanlar...

Çok ilginç betimlemelerim var lan benim.

Ama beklediğimden farklı çıkınca karakterler, kendi karakterimi de yansıtamıyorum.

Zaten içine kapanığım fizyolojisini sikiim hepten kapanık tavırlara bürünüyorum.

Ama yazmaya gelince, aha böyle içtenlikle ve açıkca yazıyorum.

Şimdi bu kadar şey olurken,

Biz kampüste oturup bir yerlerde çay içerken -pek seviyesi yüksek insanlar olmadığımızdan olsa gerek- sağdaki soldaki kızları 10 üzerinden puanlıyoruz (iş bu seviyesi en yüksek faaliyetlerimizdendir) Bu puanlamalar esnasında bazı kızlar sıfır puanı dahi haketmeyince kendimizce espriler yapıp gülüyoruz. Böyle yılışık bir ortamda bile -Google'da aratmadan önce bana ait olduğunu düşündüğüm- "Bazı kızlar benden yakışıklı" esprisini sahiplenemiyorum.




Yeni şehir hastanesi son 4.xls

Hani bir Excel tablosu hazırlarsın (ya da sunu) bi tarafını beğenmez de kaydederken önceki de kaybolmasın diye isminin sonuna 2 yazarsın ya, devam filmi senaristi gibi. Dahası son yaptığının da üzerinde oynama yaparsın da bu yeni dosyanın adına 3 eklersin. Sonu gelmez bu düzenlemelerin ve beraberindeki isim zincirlerinin.

Kahramanmaraş Belediyesi de o şekil, önce yerli halkın "Sigorta hastanesi" olarak bildiği hastanenin adı "Yenişehir devlet hastanesi" yapıldı. Sonra bu hastane "çürük raporu" aldı ve Gaziantep'e 15 dakika kala mesafeye "Necip Fazıl Kısakürek Yenişehir Devlet hastanesi" yapıldı.

Halk otobüse binerken ne diye soracağını şaşırıyor. N. F. K. Yeni şehir devlet hastanesi'ne gidecek bir beyamca, "devlet hastanesinden geçer mi?" diye soruyor, otobüs kaptanı: "geçer beyefendi" diyor. Amca biniyor otobüse içinde bir kurt, "Yeni yapılan hastaneden geçer değil mi evladım?" diyor. Kaptan: "Geçer beyamca" diyor. Amca yine tatmin olmayınca: "Necip Fazıl Hastanesinden değil mi evlat?" diyor. Kaptan: "Geçer be amca" diyor.

Geçer geçmesine de hastaneye varıncaya kadar "ulan buraya kadar geleceğime battaniyeme sarılıp nane-limon içeydim daha iyiydi" minvalinde sözler söyler insan. Çünkü aynı istikamette Karacasu Kampüsü ve orada okuyan yığınla öğrenci var. Orada hastane yokken Karacasu kampüsüne gidecek otobüs sayısı belliydi, öğrenci belliydi. Şimdi öğrenci hastanın otobüsüne, hasta öğrencinin otobüsüne biniyor. Dolayısıyla Hastaneye giderken de gelirken de ite-kaka gidiliyor.

Allah afiyetinizi versin.




Biraz da buraların dertleri anılsın #4

tepe not: bu yazımı @ben_vesaire'den esinlenerek yazıyorum.

Şaban'la köşedeki bayiinin önünde muhabbet ediyorduk. KPSS'den pek ümitliymiş falan.

-"Olum sen bağlama, gitar falan çalıyordun?" dedim.

+"Yine çalıyorum da kardeş, duymuşsundur Faruk abi mekanı kapattı. Biz de temeli Faruk abi'nin mekanına bağlı bir müzik grubu olduğumuzdan, mekan gidince ister istemez aramızda bir mesafe oluştu tabii" şeklinde izah etti.

-"Hayırlısı be kardeşim, Allah'ın izniyle KPSS'den yapmışsındır bir şeyler."

+"Pek iddialı olamıyorum kardeşim."

-"Bir torpil falan yok mu? Vali yeğeni, savcı kızı kankardeş falan?"

+"Yok be kardeşim, tek varım yoğum sizsiniz işte. Faruk abi de yalan çıktı". derken Gökhan hararetli hararetli otobüs durağına doğru gidiyordu. Bizi farkedip selam verdi. Şaban: "Gelsene lan kerhanacı" deyince, Acelesi olduğu her halinden belli Gökhan: "Selamun aleyküm gençler" diyerek yanımıza gelmek zorunda kaldı. Ve laf ettirmeden "işiniz yoksa abimin şantiyesine gidiyorum, beraber gidelim?" dedi. Ben "bana uyar akşama kadar işim yok" dedim. Şaban da onaylayınca geçtik otobüs durağına. Tam Şabanla durak bankına kuruluyorduk ki, Gökhan yeşil bir şahine yönelip bize "gelin beyler gidiyoruz" dedi. Gökhan öne, Şaban'la ben arkaya oturduk, Şoför arkadaşla selamlaştık, bastı gaza.

Öğrendik ki şoför arkadaş, Gökhan'ın abisinin kaynıymış. Gökhan, abisine yardım etmek üzere şantiyeye gidiyormuş, (Şaban'la) biz de maydanoz olduk. Gökhan'ın abisi şantiye de güvenlikçi. Şantiyeye yeni malzemeler gelmiş sekizinci katlara vinçlerle malzemeler çıkartılacakmış, direktif verecek adamlar gerekiyormuş.

Şoför arkadaş Hüseyin Kağıt mı nedir bir amatör arabeskçi hayranıymış, Şantiyeye varıncaya kadar arabesk müzik dinledik.

Şaban da yıllarca bağlama çaldı ama daha çok batı müzikleri dinler, biz onu öyle tanıdık. Bana Lourdes Hernández'i tanıtan da Şabandır.

Neyse gide gide vardık Şantiyeye, girişe yaklaşınca Gökhan abisini çaldırdı Ozan abi (Gökhan'ın abisi) bizi girişte karşıladı. Güvenlik kulübesine girdik, Ozan abi "Normal şartlarda burada dörtten az güvenlikçi olmaz, bugün hepsinin bir mazereti var, diğer vardiyanın güvenlikçileri de tek Vinç işi için çağrılmazdı, bu seferlik böyle olacak, sağolun gençler" diyerek birer çay doldurdu, iki yudum almıştık ki gürültülü bir şekilde beklenen Vinç ve diğerleri geldi.

Ozan abinin direktifleriyle Vinç şantiyeye girdi, biz de hep filmlerde, Golf sahalarında gördüğümüz araçlara benzer bir araçla D blok inşaatına gittik.

Vinçle binanın 8. katına kadar kaldırılan devasa metal malzemeleri 9. kattan halatlarla çekip 8. kata indirecektik. 8. kata sadece bir kişi bakacaktı, 3 kişi 9. katta olacaktık. Ozan abi, Gökhan ve Ben 9. kata çıktık. Şaban 8. katta kaldı. Şaban sadece malzemelerin zemine ya da tavana takılmamasına karşın Telsizle direktif vermekle görevliydi. Biz Ozan abinin bağladığı halatları yine Ozan abinin söylediği tarafa çekecektik.

Öyle de oldu. Şaban (telsizden) "sorun yok abi bu şekilde yanaştırın malzemeyi" diyordu biz de çekiştiriyorduk halatları. Ama bir ara Şaban (telsizden(Vinç operatörüne)) "abi biraz yukarı kaldır zemine çakılacak" dedi. Biz çekmeyi bıraktık tabii, Vinç az daha kaldırdı malzemeyi biz yine çekmeye başladık ki Şaban yine (telsizden) "Duruuuuuuuuuuuuun abii! kata çakıldı malzeme" dedi. Biz gürültü falan duymadık, telsizden konuştuk yavaş yavaş çekmeye başladık ki bir an da bir gürültüyle bastığımız zemin sallanmaya başladı. Biz panikle halatları bıraktık, malzemeyi tutan halatlar binadan sarktı malzeme binadan 2 metre kadar dışa sallanıp tekrar binaya doğru geliyordu. Korkudan ölecektim, malzeme binanın temel hattına çarpmış olacakki korkunç bir gürültüye bizim bulunduğumuz zemin 8. katı ezmeye başladı. Şaban için endişelenmeye başladık ama hiçbir şeyi kontrol edemez durumdaydık.

Ozan abi "koşun aşağıya iniyoruz" dedi. Binanın diğer yakasındaki merdivenlerden koştuk aşağı, 8. kata indiğimizde katın bir tarafı çökmüştü dumandan göz gözü görmez durumdaydı. Ozan abi "gençler siz aşağı inin ben Şaban'la gelecem" dedi. Gökhan beni çekiştiriyordu beraber indik aşağı. Kulübeye doğru giderken Gökhan sürekli "abi sakin ol gözünü seveyim" deyip duruyordu. Kulübeye yaklaşınca kapıda iki Ambulans belirdi. Gökhan'ın işaretiyle biri doğrudan D blok inşaatına doğru gitti, Diğer ambulanstaki görevliler benimle ilgilendiler. Beni ambulansa yatırdılar Gökhan yanımda oturuyordu, sirenleri açtılar ve ambulans hareket etmeye başladı. Gökhan, "abi hastahaneye gidiyoruz her şey yolunda" diyordu. Sonra ben yavaş yavaş bilincimi yitirdim.

Uyandığımda hastahanedeydik Babam, Gökhan ve Ozan abi yanımdaydı Kolum sarılıydı. Koluma bakınca Gökhan izah etti. Halat kesmiş. "Şaban? dedim, Şaban'a ne oldu?" Ozan abinin gözleri boş boş bakıyordu. Gökhan, "Şaban öldü abi" dedi. Kat üzerine yıkılmış, kaçamamış Şaban.

Şaban ailesinin ilk çocuğuydu. Gökhan'la ben ilkokuldan beri tanırız Şaban'ı. Ölmüş işte. Ölüp gitmiş.

Ben kolumdan bir parça et kaybetmişim, 3 ayda düzelirmiş kolum. Düzenli pansuman yapılacak, gözetim altında kalacakmışım. Ama Şaban ölmüş. Gözetim altında kalmayacakmış.

*****


Şaban'ın ailesi hiçkimseyi doğrudan suçlamadı ama yetkililer olayı beklediğimizden de fazla irdelediler, önce Ozan abi açığa alındı sonra Güvenlik şirketi mahkeme kararıyla kapatıldı. Şantiye 1 ay kadar iş yapmadı. Şaban'ın ailesi de yüklü bir tazminat haketti. Mehmet abi (Şaban'ın babası) tazminatı Şabanın cenazesine harcadı. Müftülükten izin alıp kocaman bir kabir satın aldı. Mezarlığın (kabristanın) en büyük kabri Şaban'a yapıldı.

******


Artık unutuyorduk Şaban'ı, yine çay bahçesinde muhabbet ediyorduk arkadaşlarla, yine insanlar çocuklarına balonlar satın alıyordu.

*******


Dün Harun'la kuruyemiş alalım diye pastahaneye girdik, bizim mahalleden Esra'yı gördüm, Meslek lisesi son sınıfa geçince staj yapması için "işletme bul" demişler. Esra da mahallemizin pastahanesine başvurmuş onlarda kabul etmiş. Laf lafı açtı,

Esra "Şeref'in numarası sende var mı?" dedi.

-"Şeref?" dedim.

+"Riçhırd 'Ökkeş' Godaman'ın kardeşi Şeref" dedi.

-"haa evet var, hayırdır?" dedim.

+"yav Şeref'in kuzeni Yavuz'a bir kitap vermiştim, bitirdiyse geri isteyecektim ben de numaralar silinmiş." dedi.

-"tamam dur bulayım" dedim.

rehberde "Ş" harfini aratınca en üstte Şaban çıktı.

Canım sıkıldı.




Elimizden tutsun istediklerimize takılıp düşüyoruz

tepe not: bu yazımı @yasaral'dan esinlenerek yazıyorum.

Beklentiler, beklentiler, beklentiler... bizi yarı yolda bırakan değilse de kaldığımız yolu ehlileştirmedikleri gün gibi ortada.

Kimse elimizden tutmuyor sonuçta, hatta o "kimse" başkalarından bekliyor senin "kimse"den beklediğini.

Öylece canlanıyor bu yalnızlık, başarısızlık.

"Kimse"lerin elimizden tutmasını istemesek hayatımızada dahil etmiş olmayız belki.

Belki de bu ümidin yegane katili duba sandığımız bariyerlerdir.

Öldürmeyen acılar (zaman zaman) güçlendirmiyorsa demek ki.

Elimizden tutsun istediklerimize bir daha dönüp bakmak, listeyi güncel tutmak lazımdır belki. Takılıp takılıp (beterin beterine) düşmemek için.




Ben kütüphanelerde, sen partilerde, ne vakit buluşacağız sevgili?

tepe not: bu yazımı @kedikafesi'nden esinlenerek yazıyorum.

Ey ileri bir tarihte karşıma çıkıp hayatımı update ve upgrade edecek sevgili. Şimdi ben sana ulaşabilmek için neler yapıyorum, sen benle karşılaşıncaya dek nelerle meşgulsün.

Geçenlerde kuzenlerle bir araya gelmiş "bekaret" konusunu tartışıyorduk. Daha doğrusu birkaçımız tartışıyor diğerleri izliyordu. Kuzenlerimin (genel olarak) yaşlarının da küçük olmasından dolayı bekaret konusundaki görüşleri pek yüzeysel, pek sıradan.

Ben, "gelecekte evleneceğimiz kadınlar şu anda gerek duygusal gerek cinsel ilişkiler yaşıyorlar. hiçbirimizin eşi ilk ilişkisini evliliğe dönüştürmüş olmayacak." derken.

Furkan, "ne diyon abi sen yea! nasıl benim karım daha evvel duygusal ve hatta cinsel ilişkiler yaşar! nasıl ha nasıııııııııııııl!" dedi. henüz yatışmadan,

Ben acımasız bir şekilde (dost acı söyler), "şimdi anlayamazsın kardeşim, ama ilerde anlayacaksın. Sen şuncacık yaşınla onlarca ilişki yaşayıp sonlandırıyorsun da nasıl evleneceğin kadının hiç ilişki yaşamamış olmasını bekleyebiliyorsun?" dedim ve az da olsa farkındalık uyandırabildim.

Netekim keşke Furkan gibi dingiller ufak (evliliğe uzak) yaşlarda onlarca kızla ilişki yaşamasa da, yine Furkan gibi dingiller gerek cinsel gerek duygusal bakire kızlarla evlenebilse.

Bu bilinç ya da bilinçsizlikte bir karaktere sahip ben,

Kütüphanelerde bilgi dağarcığımla seni etkilemenin zeminini kurarken sen partilerde kültürsüz oğlanların iğrenç esprilerine gülüyorsun be müstakbel sevgili. Hiç hoş değil.