Adam sandım Adem'i

iyi akşamlar günlük,

Bu yazımda sana; Kimya dersinden sorumlu Adem KAYA isimli hocamın yaptığı terbiyesizliği anlatacağım.

Terbiyesizlik??

EVET!

Nihayetinde 11'ci sınıf öğrencisi bir bireyim. Doğru bulmasam da akranım(yaşıtım) Babalar var. Ve ben bu yaşta ödev yapmadığım için tokat atılabilen biriyim.

Bireyim.

Birey.. // Beni yaşar usta moduna sokmayın ulan!

Neticede tek tokat atılan öğrenci ben değilim. ilkokul öğrencileri gibi ödev kontrolüne izin veren 15+ öğrenci benimle aynı muameleyi gördü. Öğretmenin öğrenciye vurma hakkı var mı? varsa bu hakkı savunanları ringe davet ediyorum.

Birşeyler öğretebilirsem ne mutlu bana!

Eğitim sistemimizi düzeltmiyor diye MEB'e sitem edişim boşunaymış! Adem hoca gibi hocalar olduktan sonra bu sistemden dayak atılarak iş öğretilen işçiler dışında hiçbir şey çıkmaz!

Şayet okursanız bu yazıyı size bir mesajım var Adem hocam;

illa kavga etmek istiyorsanız Eşit şartları sağlayabilirim.. en uygun spor salonunda istediğiniz savunma sanatı alanında müsabaka yapalım!




Alternatif evlilik teklifi fikirleri

Aşağıda bulacağınız fikirlerin tamamı bana ait ancak en orijinal fikirleri kendime sakladığım bilinsin isterim.
#1 Havai fişekli teklif

Klasikleşmiş bir teklif türüdür ama geçerliliğini korumakta..

Öncelikle belediyeden izin almanız gerekiyor izni kopardıktan sonra(deniz kenarı tavsiye edilir) sahil şehrinde ikamet etmiyorsanız şehrin bi kısmını seyredebileceğiniz yüksek bir tepe uygun olacaktır. Deniz seviyesinden tepe seviyesine doğru yükselen havai fişekler daha göz alıcı görünüyor.(denemişliğim var) Tabii ki kuru kuruya havai fişek yetersiz yanı sıra varsa bir cümlelik etkileyici bir söz yoksa havai fişekler eşliğinde gök yüzünde salınan bir yazı örneğin: "Safa X'i seviyorrrr :)" ¿ ¿ etkileyici cümle olarakta şu tarz bişey önereyim: "yıllarca herkes aşk için bir şeyler yazıp-çizmiş, benimle aşkı yeniden yazar mısın?"
#2 Müzisyenli teklif

Kesinlikle önermediğim! klasikleşmiş bir teklif türüdür. Öyle dizilerde, filmlerde gördüğünüz gibi her şey yolunda gitmez. Müzisyenlerden biri adapte olamaz falan başınız ağrır sonra girmeyin böyle işlere. + maliyetli bir iş kötü örnek olmayın. buradan televizyonculara sesleniyorum: yapmayın! görünce istiyorlar.
#3 Umursamazımsı teklif

Bunun için büyük bir oyunculuk kaabiliyetiniz olması lazım. Sıradan bir iş yaparken ya da ters giden bir iş eşiğinde ¿ "telefonumu uzatır mısın?" ciddiyetiyle "benimle evlenir misin" falan deyin sonuçtaki başarı oyunculuk kaabiliyetinizle doğru orantılıdır. Beceremezseniz bana küfretmeyin.
#4 Prodüksiyonlu teklif

Prodüksiyondan kastım: film.. "Ya müthiş bir film çıkmış" ¿ deyip sinemaya götürün.(sinemayı kapatmanız tavsiye edilir.) "ben Arda Turan mıyım nasıl sinema kapatayım" diyorsanız evde izletin. Filmin özelliği şu olacak; Filmin sonunda ya da ortalarında bi yerde film kesilip sizin daha evvel hazırladığınız kısa klip gelecek. Klibinizde evlenme teklifine zemin hazırlamanız lazım. Serenat bile olabilir. Klipte en az 1 kere kızın adı geçsin. Ve aranızda geçmiş özel şeyler olabilir.

not: toplu teklif falan düşünmüyorsanız yukarıdaki faaliyetlerde başbaşa kalmalısınız.




1 dakikalığına zengin olmak

Ne varsa çocuklukta yav :) Çocukluğa özlem duyacak kadar ihtiyarladım mı bilmiyorumda banknotes.com/tr.htm'de gezinirken hatıralar sardı dört bir yanımı..

Çocukken para elde etmek çok eğlenceliydi. Şimdi öyle değil. Paran varsa sorumluluğun var. Hatta öyle ki: can güvenliğin bile garanti değil.

Tehlike çanlarına dönsün istemiyorum bu yazı. Tekrar çocukluğa inelim :) Çocukken elime geçen 250.000 TL parayla 1 dakikalığına zengin olurdum. Çünkü zenginlikten büyük beklentiler yoktu; Her renkten manken, her renkten araç düşlemiyor insan çocukken.. Bir dakikalık gofret muhabbeti bile bir bakıma zenginlik. Belki Anne'den zor-bela koparılmış bir para sonuçta :) Bir dakika tadını çıkarmak gerek bakkalda.

5 tane şeker alabiliyordum 250.000 liraya.. Bir dakikalığına zenginliği paylaşırdık küçük(yaş itibarıyla) adamlarla. Büyük sorumluluklar yüklemezdi para.. Büyük işler kurmak için değildi çünkü: Bakkala uzatmak yetiyordu zengin olmak için.

Sermaye yok kazanç var: şeker ya da gofret.
Ne paraydı her şey nede her şeydi para..
Çocuklar, şeker - gofret alabilsin diye üretiliyordu.
Yoktu ölen, uğruna.





Azıcık delikanlı ol

! Hakaret içerir


içinde bulunduğum nesil çok tuhaf.. Herkes birbirinin açığını arıyor sanki devlet başkanıyız anasını satim. Açığı aranacak kadar rütbe sahibi olmadık ki! ne bu çekememe duygusu?

Kendini insan yerine koyan bir yığın arkadaş etiketli DiNGiL birbirinin açığını arayıp duruyor. Üstelik "kardeşim şu yaptıkların yanlış" demek için değil "hahahahahahahahahaha.... mala baaaakkkkk..." demek için. Adam mısın lan sen? insanlığından utan lan! ŞEREFSiZ! Ne var bir başkasının hatasını bulmakta?

Bir ortam içerisinde onu bozmakta ne var? Kazancın ne lan senin? Bir başkasını bozarak prim mi yaptığını sanıyorsun?

Okulda çok rastlıyorum bu tip arkadaşlara, adam yerine koyarsınız muhabbet edersiniz; bulduğunu düşündüğü bir açıkla sizi alaşağı etmeye çalışıyor. Beceremese bile bu girişimde bulunması bile Türklüğünden, insanlığından şüphe etmeme sebep! "Gülme! eğlenme" demiyorum! başkasını küçültme!

Sadece arkadaşının açığını arayanlara değil kızgınlığım. Bide ufak çaplı laf dalaşlarını güçlendirmek için "oo ne dedi, bana dese döverdim" gibi gaza getiren orospu çocukları var. Katledilse haklarını savunmam.




Nereye baksam Behati!

Varlığından yaklaşık 3 ay evvel haberdâr olduğum Victoria Secret Melekleri'nden Behati Prinsloo'ya açık mektubum:

Sevgili Behati,

Buralar hep sensiz.. Klonlama falan var diyorlardı ne oldu o iş? yapsınlar ya senden birkaç düzine :) birtanesi benim kaptırmam kimseye. Valla öyle seviyorum bak seni.. Belki hayranlığın aşmışlığıdır ama seviyorum kanımca. Öyle ki: artık nerede güler yüzlü kız görsem sen geliyorsun aklıma. Bazen Ezgi Asaroğlu aklımı çeliyor ama yerini kapamaz korkma. Unutmadan buralar hep sensiz.. Heyecanlıyım pek bişey yazamıyorum. Ayrıca Pink kreasyonuna cuk oturduğunu belirtmeliyim. Cuk oturmak tabiri biraz tuhaf biliyorum, ama buralarda öyle diyorlar. Ve genelde açık mektubu isyan/sitem amacıyla yazarlar ama ben sana niye isyan edeyim ki? neticede Allah'ın özenerek yarattığı bir kulsun. Sahi bu çok kurcalıyor kafamı.. bizim dışarıda gördüklerimizde oksijen yakıyor sende? nasıl oluyor bu iş yav? :S

Son olarak: açık sözlülüğüne hayranım. Kendine iyi bak sevgili Behati!





Bir gül bıraktım

ıslak Günlük..

Bu sabah ne yağmur yağdı öyle yav. Tamda beni bekliyormuş mübarek.. Bilmem kaç kilometre yukardan rotasını çizmiş üzerime düşüyor koca koca yağmur taneleri.

Bir müddet bir binanın gölgesine sığındım tam yağmur dindi derken yeniden başladı. Üstelik geç kalıyorum.. O yağmur altında koştur koştur geçte olsa yetiştim. Kahretsin ki sudan çıkmış balık değil denizi yanında taşıyan goril misali ordan oraya savurdum suları. Tekrar eve dönünceye kadar nasiplendi her yer..

Yağmuru hep sevmişimdir. Hep gezerim yağmurda ama iş başka arkadaşlık başka

Sinan özen - Kapına kırmızı bir gül bıraktım

Buradan beni seçen yağmur tanelerine seslenmek istiyorum; buharlaşamazda bir daha gökyüzüne ulaşamazsınız inşallah :D Şaka şaka keyfinize bakın.




Tatil bitti

21 günlük sömestr tatili bugün itibariyle son buldu..

Yine okul.. yine okul..

bir diğeriğinin verdiği sorumluluk ve ödevleri umursamayan öğretmenler.

Benim gibi bir adama asit'le baz'ın nasıl ayırt edileceğini öğretmeye çalışan kimya dersi.. (ilk dönem kaldığım tek ders bu arada)



Bir karnenin daha hediyesi(tatil) bitmiş oldu böylece..

Bol koşturmalı ikinci dönemde asp.NET ve SQL üzerinde profesyonel bir eğitim görme ümidindeyim.

Oyun başlasın.




Dinlerim dinletirim

Bazen sabah uyanınca aklıma gelen tek şey müzik oluyor. "Delimiyim lan ben" diyorum sonra tepki alıyorum "soru eki olan mi ayrı yazılır" tamam diyorum kendi kendime devam ediyorum müzikli bir güne..

Şu günlerde pek eski müzikler dikkatimi çekiyor. Sağdan soldan anımsıyorum falan.

Nena - 99 Luftballons

Bu şarkı aklımda kalmayı becerebilen tek alman eseri.. Alman sanatcılara önyargılı değilim ama ne bileyim takip etmiyorum herhalde o yüzden alman şarkı bulamıyorum saatlerce düşünsem bile. Ama bu şarkı playlistimin vazgeçilmezi.




Gelelim madonnaya..

Madonna deyince madonna geliyor aklıma. çok açıklayıcı olduğumu biliyorum. Şu şarkının madonna'ya ait olduğunu bilmeyen bir çok arkadaşım olduğunu öğrendim dinletince.. Güzeldir güzel..

Madonna - Hung Up

Madonna diyelim geçelim yorum yapmak bana düşmez.



Feist feist...


Ve pek bilinmeyen kadife sesli kadın.. Hayallerimi süslüyor. Bu cümleyi kurmadan önce resmini bile görmemiştim şimdi gördüm. iyiki gördüm. Au Revoir Simone'yi herhangibir kategoriye sığdıramadığım için müzik listelerimde kendi adında kategori oluşturuyorum Feist'te o tarz..
Üstelik bu şarkı bana iki tane müthiş kadını hatırlatır.. biri Hollie Swain(modeldir kendisi) diğeri Hollie rumuzlu webcam show kızı ;) ikincisi ağır bassada Swain'in hakkını yemeyelim :) Feist - ınside and Out


Bu kadar güzel kadınlardan bahsettik Norah Jones'i es geçmek bana yakışmaz.

Norah Jones'in sesi böyle tarifi imkansız bişey.. Kedi canını senin. yani.

Aslında "sunrise" şarkısını ekleyecektim buraya ama istediğim versiyonunu bulamadım. December'da fena sayılmaz.
Norah Jones - December




Gmail for domain

Neredeyse bir haftadır onay bekleyip durduğum gmail for domain başvurum dün kabul edildi.

Avantajları pek fazla.. 50 tane bedava @safagayret.com uzantılı mail adresi alabileceğim gibi sınırsız sayıda takma ad servisi var.

  • Takma ad servisi


Takma ad servisi çok farklı bir sistem.. bütün iletileri tek bir gelen kutusuna topladım. Bu yöntemle beni ilgilendiren hiçbir e-postayı kaçırmamış olacağım. Nasıl çalışıyor tam olarak bilmiyorum ama DNS MX kayıtlarıyla endekslediğini düşünüyorum.

rastgele bir ön ad'a gönderilen e-posta info[et]safagayret.com gelen kutusuna düşüyor. rastgele[et]safagayret.com adresine gönderilen de dsadsadsa[et]safagayret.com adresine gönderilen de info'ya düşüyor. Üstelik bu adlarda bir e-posta hesabının olmasına lüzum yok.
(@ leri [et] şeklinde yazmamın sebebi spam botlar..)


  • Sunucu rahat


Kendi mail servisim(webmail.safagayret.com) hosttan kemirdiği için kullanmak istemiyordum. Gmail for domain hızır gibi yetişti. safagayret.com uzantılı e-postamı hosta cüzi bir yüklenmeyle kullanıyorum.

  • Geleceğe dönük


Gmail for domain premium hesap sunan bir hizmet ve premium hizmet sunan hizmetleri pek sevmem aslında. Birgün bir açıklamayla premium kullanmayanları hesabı silinecekmiş gibi hislere kapılıyorum. Ama söz konusu şirketin google olması azıcık rahatlatıyor.

Host hizmetimi ölünceye dek sürdürmeyi düşündüğüm için kendi alan adımla e-postalı iletişimim resmiyet kazanacak.




Dersimiz: Boşvermek

Ders dediysem yanlış anlama sevgili not defteri. Kendimi öğretmen statüsünde gördüğüm falan yok. Bak aslında konumuz bu ;)

Yaşamak nedir?

  1. Sabah kalkıp kendine geldikten sonra bir bardak çay.

  2. Koş koş.. otobüs kaçıyor.

  3. Otobüste binlerce hikaye var.

  4. Otobüs durdururken ki stres..

  5. Hadi hayırlı işler.

  6. Çalış - çalış..

  7. Beğenmeyecekler.

  8. Evi işe taşı ama işi eve getirme.

  9. Çok çalışırsan terfi edebilirsin.

  10. Çok çalış - çok çalış..

  11. Evlenelim artık yaşımız yerinde.

  12. Kafa dengi bir kız bulayım.

  13. Aşk ne tuhaf...

  14. Yeni bir ailenin içerisine gir.

  15. Çoluk-çocukta var.

  16. Dur. YETER


Yaşamak bu mu? Herkesin yaptığını yapmak ya da herkesin beğenisini kazanmak?

Neresi yaşamak lan bunun? Bu bildiğin başkası için yaşamak..

Başkası bizim için yaşar mı ki?

Yazının konusunu hala anlamadığını biliyorum günlük. Hadi başlığı tekrar oku neymiş? "Boşver"

Hayır "boşver" değil "boşvermek"!

Siktir et kardeşim artık "boşver"

Boşver ki: yaşadığını anlayasın.

ne diyor Fight Club? "Hepinize bir ev ödevi: önümüzdeki haftaya kadar birine yenileceksiniz!"

Yenileceksin ve sadece kendin üzüleceksin.

Kendin için. kendini üzeceksin.

Anlam çıkarmanı istemiyorum bu yazıdan sevgili not defteri.

Ruh halim bu.. anlıyormusun? Boşverdim bazı şeyleri.

Ne var ulan yaşamakta?

Yanlış anlama öl demiyorum. Zaten isteyerek ölürsen(intihar) islam(ve bir çok din) inancına göre günah kazanırsın.

işte mantık budur. Bu kuralı çiğnemeden ne halt edersen et. Küfret diyor kafamın diğer kısmı. Yarından tezi yok ara bütün öğretmenleri ağızına geleni söyle. Bu eğitim sistemini buraya getirenlere.. tek tek ulaş ve gayet argo şekilde aklındaki ilet!

Detayları düşünme.

Bak sana "boşver" diyorum ya. Bunu bile boşver. Sadece yaşa ama kendin için. Birgün hayatın anlamını kavrayacaksın sanıyorsun. Yanılıyorsun dostum hayat sandığın kadar adil değil. Kimileri koşabilecek ayakkabıları olmadığı için üzülürken başka biri koşacak ayakları olmadığı için üzülüyor. Trajedi değil hayat!...

Bunu da boşver. Kendin için yaşa. Herkes kendi için yaşasın. Yaşasın! ne sen ne-de ben umursayalım bunu.

Hadi hep beraber küfrediyoruz. Gökyüzüne doğru.. belki martılara denk gelir..

-Orospu çocuklarıııııııııııııııııııııııııııı

Takmıyorum kafama hiç bir şey..

Takarsam daha iyi olmuyor hayat. Boşveriyorum yaşayarak.

bak bişey buldum yaşayarak kelimesinden ilk 4 harfi at (yarak)

Yanlış adres tarif ediyorum insanlara. Zaten yön bilgime güvenmiyorum pek..

Bu yazıyı okuyacak sevgili aile büyüklerim, ve bilumum eğitimime katkı sağlamış herkes -kameraya el sallarmısınız?


Hadi hep beraber: "BOŞVERRR"




Akıncı(çete) Bayramı

Her yıl 12 Şubat'ta düzenlenen gösterilerle Türkiye'nin önde gelen insanlarının ağırlandığı Kahramanmaraş'a özel olan Akıncı(çete) bayramı yarın 91. kez şehrimizde kutlanacak.

30 nisan 2008 tarihinde webhatti.com'da derlenen aşağıdaki yazı konuyla ilgili bilgi sahibi olmanızı sağlayacaktır.
12 Şubat Maraş’ta “çete bayramı”dır. Çete bayramı Maraş’ın kurtuluş destanının anısını yaşatır ve her yıl yeniden üretir. Her yıl halkın ve askeri-mülki erkanın önünde lise öğrencileri Sütçü imam hadisesini yeniden canlandırırlar. Her yıl Sütçü imam Fransız askeri kıyafeti giymiş Ermeni milislere haddini bildirir ve “otuz birinci teşrin bin dokuzyüz on dokuz”da yaptığı gibi Maraş kadınının peçesine yani namusuna, özgürlüğüne, kutsalına uzanan eli yeniden ve yeniden kırar.

Kıbrıs meydanındaki abide o anı tecessüm ettirmiştir. Her yıl 12 Şubat günü mektep talebelerinin cadde ortasında oynadıkları piyes ise her yıl yeniden üretir Sütçü imam’ı... Sütçü imam’ı oynayan çocuklar büyür mezun olurlar; fakat yeni çocuklar aynı senaryoyu yeniden oynar her 12 Şubat’ta.

Kutlamalar günler, hatta bazı mahallelerde haftalar öncesinden başlar. “Abdallar Mahallesi”nden davulcular tutulur. Başlarında keçe külah, ayaklarında şalvar, üstlerinde 100 sene önce giyilen giysileriyle çeteler meydan meydan, sokak sokak dolaşıp davul ve zurna eşliğinde halay çekerler.

Nihayet beklenen gün, yani 12 Şubat gelir. Köylü-kentli o gün Maraş caddelerinde toplaşıp bayramı seyrederler. Her mahalleyi temsilen bir bölük “çete” mahalli kıyafetleri içinde geçit resmine katılırlar. Beş altı yaşındaki çocuklardan ak sakallı ihtiyarlara kadar her yaştan insanın “çete olduğuna” tanık olursunuz. Öyle denir: “Sen bu sene çete olacak mısın?” “Filanca bu sene çete olmuş.” “Bizim çocuk tutturmuş, illa da çete olmak istiyor.” Ve olur. Gençler çete olur, birkaç gün halay çeker, bir iki resim çektirirler. Çetelerin elinde kılıçtan hançere, antika tüfeklere kadar eski ve yani birçok silah da dolaşır “bayram” günlerinde..

Resmi törenler bittikten sonra temsili bayrak hadisesi yeniden yaşanır. Halk Rıdvan Hoca önderliğinde yaklaşık bir asır öncesinde Maraş Kalesi’ne çıkıp, oraya o gece çekilmiş bulunan Fransız bayrağını indirerek yerine ay yıldızlı bayrağı çekmiş ve ancak ondan sonra Cuma namazını kılmıştı. Bu sahne de temsili olarak her yıl yaşanmaktadır. Birileri, her yıl bayrak hadisesinin yıldönümünde niçin bir halk koşusu ya da bir maraton düzenlemez hayret ederim.

Yılda bir kez 12 Şubat anısına çıkan dergiler vardır. Bunların adları da hatırayı yaşatan adlardır. Ya “Çete”, ya “Kurtuluş” ya “Uzunoluk” ya da “Edik”tir... Yılda bir kez yayımlanan bu dergilerde hem 12 Şubat’ın hatırası tazelenir hem de şehrin halihazırdaki sorunları tartışılır. Bazı dergilerde şehrin el sanatlarından, sanayiine kadar tanıtımı ve edebi eserler de yer alır.

Uzun yıllardan sonra ilk kez bu sene Çete Bayramı’nda Maraş’ta bulunabildim. Kızlarım da bayramı görmeyi çok istiyorlardı. Birlikte Kıbrıs Meydanı’na kadar indik. Birkaç sene önce yapılan 18 katlı hantal binanın dördüncü katındaki, yazın çay bahçesi gibi kullanılan terasısan çıkarak bayramı seyrettik. Çetelerle fotoğraflar çektirdik...

Çeteler bayrak ve mahalle flamasını taşırlar. Ayrıca birçok mahalle şehitlikle, kahramanlıkla ilgili dövizlerle yürür. Bunlardan en meşhuru “Maraş bize mezar olmadan/ Düşmana gülzar olamaz” beytidir. Bu yılki Çete Bayramı’nda ise en çok, Serintepe Mahallesi’nin taşıdığı pankartı sevdim: “Savaşa hayır!"




Bir sese aşık olmak

Şuan yaşadığım durum.

Buna sadece ses demek yanlış olur.

Evet belki her kadın bu türden bir ses çıkarabilir ama ben çıkaranına ilk kez rastladım. şimdi şarkıyı dinleyince hak vereceksiniz. ya da vermeyeceksiniz. ne bileyim.

Maria Mena - Just hold me

"why can't" kısmında kendimden geçiyorum :)

blogumda bir ilk yaparak şarkının sözlerini ve çevirisinide yazayım:

Comfortable as ı am
Olduğum gibi rahat
ı need your reassurance
Rahatlatmana ihtiyacım var
And comfortable as you are
Ve olduğun gibi rahat
You count the days
Günleri sayıyorsun


But if ı wanted silence
Ama eğer sessizlik isteseydim
ı would whisper
Fısıldardım
And if ı wanted loneliness
Ve yalnızlık isteseydim
ı'd choose to go
Gitmeyi seçerdim
And if ı like rejection
Ve red edilmekten hoşlansaydım
ı'd audition
Duyma gücüm olurdu
And if ı didn't love you
Ve eğer seni sevmeseydim
You would know
Bilirdin

And why can't you just hold me
Ve neden sadece bana sarılmıyorsun
And how come it is so hard
Ve nasıl bu kadar zor oluyor
And do you like to see me broken
Ve kırıldığımı görmekten hoşlanıyor musun
And why do ı still care
Ve neden hala umursuyorum
still care
hala umursuyorum

You say you see the light now
Şimdi ışığı gördüğünü söylüyorsun
At the end of this narrow hall
Bu dar holün sonunda
ı wish it didn't matter
Keşke sorun olmasaydı
ı wish ı didn't give you all
Keşke sana her şeyimi vermeseydim

But if ı wanted silence
Ama eğer sessizlik isteseydim
ı would whisper
Fısıldardım
And if ı wanted loneliness
Ve yalnızlık isteseydim
ı'd choose to go
Gitmeyi seçerdim
And if ı like rejection
Ve red edilmekten hoşlansaydım
ı'd audition
Duyma gücüm olurdu
And if ı didn't love you
Ve eğer seni sevmeseydim
You would know
Bilirdin

And why can't you just hold me
Ve neden sadece bana sarılmıyorsun
And how come it is so hard
Ve nasıl bu kadar zor oluyor
And do you like to see me broken
Ve kırıldığımı görmekten hoşlanıyor musun
And why do ı still care
Ve neden hala umursuyorum

Poor little misunderstood baby
Zavallı küçük yanlış anlaşılmış bebek
No one likes a sad face
Kimse üzgün bir surattan hoşlanmaz
But ı can't remember life without him
Ama onsuz hayatımı hatırlayamıyorum
ı think ı did have good days
Sanırım iyi günlerim vardı
ı think ı did have good days
Sanırım iyi günlerim vardı

And why can't you just hold me
Ve neden sadece bana sarılmıyorsun
And how come it is so hard
Ve nasıl bu kadar zor oluyor
And do you like to see me broken
Ve kırıldığımı görmekten hoşlanıyor musun
And why do ı still care
Ve neden hala umursuyorum.




Kış, gösterip elletmiyor


Kahramanmaraş dışından pek haberdar değilim ama Kahramanmaraş'ın geniş ovasına kar yağmaması artık kışın tuhaf yüzüne alışmamızı istiyor sanki..

Kahramanmaraş'ın hemen her büyük tepesine kar yağdı hatta şuan bile kar var ama şehrin merkezine bu yıl tek kar tanesi düşmedi. Doğru düzgün yağmurda yağmadı aslında. Yağışları saysam bir elin parmaklarını geçmez. Bu kış dağlardaki karlara bakıp duruyoruz.

Karın yağmayışı hiçte sağlıklı değil kanımca. içinde bulunduğumuz hafta dahil kaç haftadır sağlam insana rastlamak güç. Herkesin başından grip hastalığı geçmiş muhakkak. Sazak denilen sert hava, sağlıklı insan avına çıkıyor.

Bu kış, kar'ı gösterip elletmiyor.




Bir kriter olarak: domain

Hemen hemen herkes günde 1-2 saatini internete ayırıyor. Bir yığın siteye girip-çıkıyor. Peki girdiği sitelerin domain ismi bir kriter mi?

Evet kriter..

Kişisel web sayfaları(örneğin: safagayret.com) haricinde kalan domainler(alan adları) Ya çok geniş anlamlı oluyor ya da tam tersi anlamsız. Bu şekilde ziyaretci topluyorlar.

Şöyle ki:

Google'n domaini nearıyorsun.com olsaydı? aynı gelişmeleri sağlayabilir miydi? kesinlikle hayır. Çünkü sadece Türklere özgü bir domain adresi kurmuş olurdu. Zira nearıyorsun içerisindeki "ı" harfi Türkçe karekter olduğu için diğer ülkelerin klavyelerinde dahi bulunmuyor. Bu yüzden pekçok ziyaret ettiğimiz siteler evrensele hitap ediyor.

Bu gece yayın hayatına kaldığı yerden devam edecek olan Fizy.com müthiş bir domain seçimi yapmış. Sitenin genel hizmeti müzik olmasına karşılık müzikle hiç alakası olmayan ama dilden dile yayılabilecek, akılda kalır bir domain(alan adı).

Akılda kalıcı konusunu açmam gerekirse: zaten domainlerin çıkış noktası herkesin siteleri aklında tutabilmesi idi. Web sayfaları ilk etapta 211.112.111.111 gibi ıP adresleriyle yayınlanıyordu. Web sayfaları artınca insanların ıP'leri akılda tutamayacağı düşünülerek domain sistemi yapıldı. Domain ise tam olarak ıP'lere yönlenme yapan karekteristik ıP gibi.. Karekteristik diyorum çünkü Domainler artık evrensellikten kurtulup ulusallaşmaya başlıyor. Rus alfabesiyle domain üretiminin başlaması bu hususdaki önemli gelişmelerden.

  • Up uzun domainler ziyaret edilmiyor


Adam güzel hizmet veren bir web sayfası hazırlıyor belki dönem ödevi ama domain seçimini yanlış yaptığı için ziyaretçi bulamıyor ve proje fos kalıyor. Bakınız twitter.com, yahoo.com, bing.com ya da ask.com gibi tam olarak projeyi açıklamasa da akılda kalabilen. Dilden dile yayılmaya müsait domainler tercih edilmeli.

Facebook'unda tutuluyor olması domaine bağlanabilir.. Bu konuda beni bilgilendiren Harun YıLDıZ hocama saygılarımı sunarım.

Belki facebook.com değilde friendsearch.com falan olsaydı. Bu kadar tutulmazdı. Çünkü hizmetin içeriği doğrudan domainde belirtiliyor. Konuyla alakalı merakı olmayanlar domaine tıklamayacaktır. Yada o hizmete muhtaç olan biri bile sırf domaini için "bu adamlar düz mantık yapıyor" deyip siteyi ziyaret etmeyebilir.

özetin özeti: Evrensel bir web projesine imza atıyorsanız domain seçimi hususunda çok dikkatli olmalısınız.




Çay yoldaşım

Sevgili günlük..

Canım sıkılıyor lan.

Lan dedim kusura bakma blogumdaki günlük girdilerimde pek kullanmam bunu. Alış ama.. hayat bunaltıyor adamı. Nereye kadar nezaket?

Çay yoldaşım dediysem fedakar bir dost ya da sevgili gelmesin aklına. Beni bilirsin günlük, en rahat halim yalnız halimdir. Ayrıca geldide güzelinden manita; ben mi kovdum?

Çay yoldaşım dediğim bilgisayar karşısında dergi, haber ve bilumum blog takibi esnasında. Arkada çalan fon müzikleri pek ziyade..

safagayret.fizy.com adresinde dinlediğim bütün müzikler var ama trance sayfası tam bir çay yoldaşı. Hiçbiri sessiz sakin değil ama kısık sesle arkada mırıldanırken güzel kızların adımı fısıldayarak yaptığı bir masajı aratmıyor.



Zaten bu şarkı tam benlik.. okurken takip ettiğim blog postlarını.. aklım uçuyor bazen. Bazı yazılara denk geliyorum ki gülmeden alamıyorum kendimi. Malumatınız şarkı adının meali (where is my mind) aklım nerde. Karikatür gibi blog yazılarına rastlıyorum ve bu tarz şarkılar arkada mırıldanıyor.. değmeyin çay keyfime.

Ayrıca izleyenler bilir şarkı Fight Club(dövüş kulübü) filminin soundtrack'ıdır.

Bazen düşünüyorumda çok basit şeylerle mutluluğu bulabiliyorum.

Küçükken (9-11 yaşlarında) Garfield çizgi serisini takip ederdim. TRT sağolsun.. saatini bilmesemde televizyonu açar-açmaz Garfieldle karşılaşırdım. Belkide bir canlının bu denli tembelliği dikkatimi çekiyordu eğlendirirdi beni. Ve takip ederdim ister-istemez. Mutlu olurdum onun başlangıç müziğiyle televizyonun açıldığını görünce.

Herneyse şimdiki dinlediğim müziklere gelelim. Selena Gomez ne kadar tatlı bir kişilik öyle yav :) Her şarkısını dinlerim sıkılmadan. Tabii Bu kritere uygun en üst düzeyde Au Revoir Simone var. Bayılıyorum bu kızlara, bu işin üstadları bence.

Zaten trance müzik denilince dinliyorum ne varsa.. Ayırt etmiyorum pek.



O kadar şarkı paylaşıyorum yıllardır dinlemekten usanmadığım Au Revoir Simone remix'i müziği paylaşmadan edemem.

Friendly Fires - Paris (Aeroplane Remix ft. Au Revoir Simone)

Adidas'ın bir reklamında patlayan bu şarkı. Hemen hemen iki yıldır vazgeçilmezim. Zaten işin içinde Au Revoir Simone var gerisi teferruat ;)

Tabii müzikte bitmiyor iş.. müzikler çalarken okuduğum blog postları acaip etkiliyor. Bir ara çok yakından PuCCa takip ediyordum ama şimdi bakamıyorum fazla.

PuCCa gibi açık-saçık yazılar yazan bayan blog yazarları bildiğiniz üzre ülkemizde büyük beğeni kazanıyor. Bende beğenenlerin yanındayım. Zaten blog yazan herkese saygı duyuyorum blog kardeşliğinden midir nedir.

Yav yazmazdım ben böyle yazılar. Hiç bir konuya parmak basmayan bir yazı oldu. Tuhaf oldu..
Çayıma ilaç falan mı karıştırdılar acaba? neyse bi dvd izleyeyim ben. Kal sağlıcakla günlük.




iyi, kötü ya da çirkin

insanları sınıflandırmak zorunda mı insanlar?

Nedir bu sınıflara bölünme çabasının gayesi?

iyi, kötü ya da çirkin.. herkes insan değil mi?

değil mi?