Karantinada iyi gider: Muazzam Netflix İçerikleri

Yaklaşık 3 yıllık Netflix izleyicisiyim. Bilen bilir, seçici bir izleyiciyimdir öyle her şeyi beğenmem. Bundan kaynaklanıyor olsa gerek birçok arkadaşım ısrarla film önermemi ister. Haftada 2-3 kez "Kanka şöyle aksiyonlu ama manitayla izlenecek film önersene" veya "Bağımsız film öner, sıkıcı olsun ama sıkılmayayım" gibi şapşik mesajlar alırım.

Bu gibi film öneri çağrıları beni bir liste yapmaya itmişti. Gözüm gibi baktığım bir IMDb listem var. Artık film öner diyenlere bu linki veriyorum. Tek tük içerisinde dizi de var ama Netflix özelinde bir listem olmadığını fark ettim. Bu listeler kendim için de faydalı oluyor. Uzun aralar verdikten sonra hangi diziyi ne zaman izlemişim diye bakmak için kullanabilirim.

Çok popüler olmayan, az kişinin bildiğini düşündüğüm içeriklere öncelik vereceğim. Hayır, Netflix'ten sponsorluk almadım. Tüm içerikler Netflix yapımı olmayacak ama Netflix'te bulunabilir.

Rick and Morty (2013)


Hem dahi hem deli bir dede ile ona uymak zorunda kalan masum bir torunun kainatın muhtelif köşelerinde kendilerini zora düşürüp düşürüp kurtarmalarını konu alan olağanüstü başarılı bir animasyon dizi. Çocuklara göre değil. Bir animasyon dizide bu kadar felsefe yapılabildiğine, bu felsefenin de eğlendirdiğine inanamıyorum. Dinler, iktidarlar, her görüşten politik duruşlar yerden yere vuruluyor bu dizide. Gülmekten yoruluyor insan.

Tanışıklığımız çok eskiye dayanır. Sanırım 2014'te bir arkadaşım ısrarla önermişti. Birkaç bölüm izleyip büyülenmiştim ama çok kalitesiz kopyalardı. Daha kaliteli bir kopya bulunca izlerim diye IMDb listeme kaydetmiştim, birkaç yıl önce Netflix'te görünce odamda bayram havası oluşmuştu. Son sezonunu geçen ay izledim. Net fanıyım bu dizinin.




Yönetmenler neden mutsuzdur?

Bir şeyleri kontrol ediyor olmak gücün yanında sorumlulukla gelir. Kontrol sizdeyse güçlüsünüzdür, insanlar verdiğiniz emirleri uygularlar ama sonuçlarına da katlanmanızı beklerler. İnsanlar verdiğiniz emirlerden doğan sorunları -doğal olarak- sizden bilir.

Doğrudan konuya girdiğim bir başka yazıma hoş geldiniz, yönetmek (kontrol etmek) kulağa herkesin zaman zaman yapmak isteyeceği bir şey gibi geliyor ama değil. Yönetmek yönetilmekten daha cazip olsa bu kadar insan dünyayı karış karış gezip "father figure" aramazdı. Türki bir ifadeyle şeyh aramazdı.

Yönetmenin (baba figürünün, şeyhin, şıhın, halifenin, başkanın, liderin, çobanın) insan üzerinde sorumluluk azaltmak gibi bir rahatlatıcı etkisi var. Bu yüzden çoğunluk şeyh olmayı değil mürit olmayı tercih eder. Aksi taktirde; kişi başına düşen şeyh sayısı bu kadar az olmazdı.

Yönetilmek ne kadar rahatlatıcıysa yönetmek de o kadar rahatsız edicidir. Çağdaş insan ne kadar bu gerçeği ötelemeye çalışsa da doğada bize yer yok. Doğanın fırtınası, kasırgası, seli, depremi doğaya zarar vermiyor. Bize zarar veriyor. Ne kadar her yeri betonlarla kuşatsak, ne kadar tahakküm kursak da bir pandemik virüs hepimizi diz çöktürdü. Yine doğa kazandı. Daima olacağı gibi.

Modern insan farkında olmadan bir savaş içerisinde, doğayla, evrenle yani kendisi de dahil her şeyle!

Bu savaş fark edilmese de rahatsız ediyor. Savaşta kararlar alıp sonuçlarına katlanma cesareti hepimizde yok. Aldığımız kararların geri dönüşsüz yollara (yolsuzluğa) sürükleme ihtimaline herkes tahammül edemez.

Bu gerçekle yüzleşen kurmaca bir karakterin öz eleştirisine tanıklık edelim mi,

"Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

Yanlış kararlar almak korkusu yönetmen olma isteğimizi doğmadan öldürüyor. İktidarı eleştirmek iktidar olmaktan daha kolaydır. Ettiğim bu kadar lakırdıdan yönetmen olmanın rahatsız edici yönüne ikna olmuşsunuzdur herhalde.

Ulusal televizyon kanallarımızda yayınlanan birçok dizi setinde bulundum, kendim de 10'a yakın kısa film çektim. Yerli dizi setlerinde herkes mutsuz tamam ama yönetmen çok daha mutsuz.

Konuyla ne kadar ilgili olduğu tartışılır ancak bu yazıyı sevdiyseniz Alper Kırklar'ın Şair ve Yönetmen Onur Ünlü ile röportajını da seversiniz. Bir dönem başucu kitabımdı.

Alper Kırklar - Bir sürü endişe*
İdolüm, Nuri Bilge Ceylan'dan ve setinden bahsedip konuyu noktalayayım. Bilen bilir Nuri Bilge Ceylan para için film çekmez, fotoğraf ve sinema sanatlarında durdurulamaz bir üretkenlik yükü taşıdığı için filmler çeker. Dolayısıyla fotoğraf ve sinema üretmek Nuri Bilge Ceylan'ın hayatındaki en mutlu edici unsurlar. Buna rağmen film setlerinin kamera arkalarını YouTube'dan izleyince sette filmindeki kaygılı, bıkkın karakterler kadar mutsuz olduğunu gözlemliyorum.




Bir dizi macera: Plaka 46

Yaklaşık 10 yıldır kısa filmler çekiyorum, senaryolar yazıyorum ve yazan çizen, çeken herkese kendimce yardımcı oluyorum.

Lise sonlardan beri içimde durdurulamaz bir kısa film sevdası var. Bu sevda beni inançlı bir hobişinasa dönüştürdü. Tek hobim kısa film değil ama en güçlü hobim bu. Naçizane uluslararası ödül alma fırsatım da oldu. Kendinden Kaçmak filmim Belçika'da düzenlenen Kalmhout Kısa Film Festivali'nde kendi kategorisinde ikinci oldu. Bu gibi nispi başarılarıma rağmen şehrimizde bu tip işlerle uğraşan insanlar dışında hiç kimse adımı duymamıştı.

Plaka 46 dizisini çektikten sonra bu şehirde sinema ve benzeri sanatlarla ilgili ilgisiz birçok kişi tarafından tanınır hale geldim.

Nasıl başladı bu macera?

İstanbul'da sinema sektöründe emekçilik yapan pek sevgili iki kardeşim Alihan Emir ile Ömer Sağlam 2019 yazında bana ulaşıp bir internet dizisi fikirlerinin olduğunu söylediler. Onuncu Köy'ün Yolcuları Kitap Kafe'de oturup sohbet ettik. İstanbul'daki dizi endüstrisinin acımasızlığından vesaire konuştuktan sonra orda Plaka 34 adında bir internet dizisi çekmeyi denediklerinden söz ettiler. Cesaretlerine ve inançlarına hayran kaldım. Sonra türlü aksilikler yaşadıkları için bu işi ertelemek durumunda kalmışlar. Yıllar yılları kovalarken iş yoğunluğundan bir türlü gerekli vakti ayıramamışlar. Memleketleri olan Kahramanmaraş'a döndüklerinde bu hayali tekrar hayata geçirmeyi amaçlamışlar ve bu şehirde bu tip işlerle uğraşan çok az deli olduğu için bana da ulaştılar. Zaten yaklaşık 5 yıl önce ortak kısa film çekmeyi hedeflemiştik ancak başaramamıştık. Yani tanışıklığımız vardı.