Kendimle röportaj

2010 yılı son buluyor. Yeni bir yıl benim için pek bişey ifade etmiyor aslında. Ama insanın gelecek planları yaklaşıyor sanki, ne bileyim.

  • Ne tür müzik dinlerim?


Her türlü müziği dinlediğimi farkediyorum birazcık düşündükce.. ama ağırlıklı olarak trance müzikler seviyorum. içerisinde minik cümlecikler barındırıyor fazla anlam olması gerekmiyor zaten bir çoğunu anlamıyorum(yabancı dil) iç huzur veriyor sanki enstürmanların haykırışı. Arabesk, damar gibi tabirler kondurulan şarkılara ısınamıyorum birkaç seçmece dışında hiç birini dinleyemiyorum bu türdekilerin.

  • Hobilerim


Belli başlı hobilerimin olduğunu söyleyemem pek sosyal birisi değilim ama azda olsa sporla, müzikle ilgilenmişliğim oldu. Satranç dışında oyunda bilmem(tavla, dama, poker vb..) Satranç konusunda da pek iddialı değilimdir ama bi kez berabere kaldığımda rakibim Türkiye şampiyonası kazanmış gibi seviniyordu. "galiba satrancım iyi" dedim o vakit.

  • Edebiyat, şiir.


Öğrendiğim yeni kelimeleri konuşma ve yazma dilime katma hastasıyım. Her öğrendiğim kelimeyi hayatımda kullanmak isterim. Dil ve kelime dağırcığımıda her fırsatta genişletmeye çalışıyorum. Bir dönem şiire merak saldım ve beğenilen şiirler yazıyordum. Tabii hiçbirini arşivleyemedim hepsi ziyan oldu.

  • Yabancı dil


Yabancı dil konusunda da mesleğim gereği pek hassasım başta ingilizce olmak üzere bir çok yabancı dili öğrenmek konuşmak istiyorum. Dediğim gibi ingilizce bilgisayarcılık & teknoloji sektöründe olmazsa olmaz. Bu konuda erken bir uyanış yaşadım ve yaşımın 20'yi bulmadan ingilizceyi ana dile yakın hale getirmeyi düşünüyorum. Konuyla ilgili, önümüzdeki yaz sıkı bir kurs sürecine başlayacağım.

Sadece ingilizce değil profesyonel olarak olmasada birkaç yabancı dil(ispanyolca gibi) daha öğrenmek istiyorum.

  • Teknoloji & Bilgisayar


Teknoloji alanına çok küçük yaşlardan bu yana ilgi duyuyorum.  Teknolojinin buluşların işleyişini mümkün oldukça yakından takip etmek istiyorum. Bu ilgim meslek seçimim konusunda beni teknolojinin ortasına attı. Proğramcılık alanı üzerine profesyonel biri olmak istiyorum. Eğitim sistemimiz bu konuda bana hiç yardımcı olmuyor ama yenik düşmemeye gayret gösteriyorum.

  • Sosyal ağ


Sosyal ağ konusunda pek seçici biri olmaya başladım. 8 ay evvel facebook hesabımı kapattım. içinde bulunduğumuz hafta ise Msn'den kurtulmaya bakıyorum. Msn'i neden bırakıyorsun gibi sorular sık soruluyor bu aralar ortak bir cevap yazdım kafama bunu tekrarlıyorum:

"MSN bana yarar sağlamıyor aksine zarar veriyor vaktimi çalıyor insanlar teknik sorular soruyor cevaplamayınca burnu kalkık muamelesi görüyorum. Artık msn sıkıntısı yaşamayacağım, gerektiğinde insanlar e-posta yordamıyla bana ulaşabilirler. Gelen her e-postaya olumlu ya da olumsuz bir yanıt veriyorum sonuçta."

yani Facebook ve MSN kullanmıyorum bunların dışında Twitter ve Formspring'i kendime daha uygun buluyorum. Ulaşan ve takip eden herkese saygı duyuyorum.

  • Okul..


Okulda gayet asosyal görünümlü sessiz sakin biri modundayım. Okuldaki davranışlarımı benliğimin ters yansıması olarak nitelendiriyorum. Zira gereğinden fazla uslu, sakin bir öğrenciyim. Bu duruma ilk yıl kalınca girdim bir daha da çıkamadım. Ha zararını mı görüyorum? hayır. Faydasını görüyorum. Ben yaramaz öğrenci seven bir hoca görmedim ömrümde. Bunu göz önünde bulunduruyorum çoğu zaman. Zaten bir dönem tekrar yapmışım ikinci bir şansı ne M.E.B. ne de KENDiM layık görmüyor. Gayet dikkat ediyorum yaptıklarıma, ettiklerime.. hocalarıma saygıda kusur etmemeye özen gösteriyorum.

  • Okul dışında


Gayet zıpır biriyim ama yeri ve zamanı ayarlayabiliyorum kafamda. Olur olmadık yerlerde şaklabanlık yapılmayacağını çoook öncelerden öğrendim. Kendime yakışanı yapıyorum ama okuldaki kadar sıkıcı geçmiyor hiçbir sivil dakikam.

Hiçbir öğrenci kadar kaygısız olamıyorum gelecek(iş, eş, ev vb..) hususunda.




Bilişim günleri

Okulumuz değerli bilişim bölümü öğretmenleri(sağolsunlar) belli başlı zamanlarda okulumuza kendini ıspatlayabilmiş uzmanlar davet ediyor.

Bu davetler sonucu okulumuz bünyesinde gayet yararlı seminerler, konferanslar düzenleniyor. Bu  yazımda bu seminer ve konferanslardaki eksiklikleri dile getirmeye çalışacağım. Zira bugün düzenlenen Adem AKTEPE ile Asp.NET & SQL Server seminerinde idari eksiklikler göz önündeydi.

  • Teknik alt yapı


Seminerlerde teknik alt yapı problemi sık yaşanmıyor ama yaşandığı takdirde büyük sıkıntılara yol açıyor.

Teknik alt yapı(ses ve görüntü) iyi olmadığı vakit katılımcılar seminerin içeriğini anlamakta dahi zorluk çekiyor. Ses & Anfi sistemiyle birlikte projeksiyon konumu gayet dikkatli ayarlanmalı.

  • idari strateji


Malumunuz lisede seminer ya da konferans oldukça zor. ilgili-ilgisiz bir çok kişi seminere katılabiliyor tam olarak bu sırada idari gücün acizliği meydana çıkıyor. Oldukça geniş bir salonda seminer veriliyor.. konu bilişim ama muhasebe finansman sınıfları da seminere katılıyor. Muhasebe finansman sınıfları bilişime ilgili olmadıkları için seminerlerde sıkılıyor ve kendi aralarında muhabbet etmeye başlıyorlar. Katılımcılar arasında bu tarz kentleşmeler anlatıcının yerli-yersiz dikkatini dağıtıyordur. Anlatıcı dışında diğer katılımcılarında dikkatini dağıtan ilgisiz katılımcılar seminere zorla getirilmemeli. isteyen, ilgili olanlar seminere katılsa salon dolmaz ama katılanlar bilgi-birikim kazanır. idare bu konuyla yakından ilgilenmeli.




Twitter ne ki?

Twitter sosyal medya mecrasında aldı başını gitti.. Facebook kadar olmasada gayet popüler bir seviyeye ulaştı ama hâla ne olduğunu bilmeyenler var. Ve bu bilmeyenlerden çevremde çok fazla. Bu sebeple birlikte, Twitter'ı Facebook'la karşılaştırarak anlatmaya çalışacağım.

  • Profil ve gizlilik



Twitter'a üye olduğunuzda size sunulan profil(eğer tweet koruması açılmaz ise) tüm dünyaya açık, yani Twitter'a üye olan-olmayan herkes profilinizdeki yazıları(tweetleri) okuyabilir.

  • Ekleme talebi/isteği


Yukarıda konusu geçen tweet korumasını açtığınız durumlar dışında twitter'da ekleme talebi gibi bir durum söz konusu değil. Twitterda (takip)follow tabiri hakim.. yazılarını(tweetlerini) anasayfanızda görmek istediğiniz kişileri takip ederek(follow) o kişilerin yazdıklarına Facebooktaki haber akışı mantığına benzeyen zahmetsiz bir şekilde home page'den erişebilirsiniz.

  • Yorum yap | beğen


Twitterda yorum yapmak gibi bir durum yok(seviyorum bunu :)) yorum yapmak yerine reply tweet durumu var. Reply(cevap) durumu halinde tweet içerisine cevap verilecek kişinin kullanıcı adı ekleniliyor.
Örnek: @safagayret hmm güzel..

reply tweete(yazıya) kullanıcı adı eklenirse bu tweetin adı mentions oluyor. Mentions ise hemen her tweete uygundur. Mesela; Emre AYDıN konseri duyuran biri örnekteki yolu izleyebilir.
Örnek: @emre_aydin 17 aralık'ta Kahramanmaraş'ta.

Beğen olayına gelirsek.. Twitterda beğen butonu aramayın öyle bir şey de yok. Buna benzeyen ReTweet olayı varki futboldaki ofsayt gibi herkes açıklayamıyor.. Ben şöyle izah ediyorum. Bir tweete rastladınız(Mesela: Türkiye'de internet hem pahalı hem yavaş..) ve bu tweete hem fikirsiniz(katılıyorsunuz) beni takip edenlerde bu tweeti okumalı diyorsunuz bu durumda tweet altında yer alan ReTweet butonuna uğramalısınız.

  • Hashtag


Hashtag tabirine facebookta hangi tabir karşılık gelir bilemiyorum. Bir tweet atıyorsunuz bu tweet bir kurumu, oluşumu ya da sosyal bir durumu ilgilendiriyorsa isteğe bağlı bir şekilde #(diez) ekinden sonra ilgili kelimeyi yazıyorsunuz ve bu #hashtag olmuş oluyor. Bu hashtag link haline dönüşüyor ve search(ara) fonksiyonu görevini görüyor. Bu durum sayesinde sizinle aynı hashtagı içeren tweetler yayın akışı biçeminde listelenmiş oluyor.




Neden meslek lisesi?

Bu yazımda lise seçimi yapacak kardeşlerime meslek lisesinin neden tercih edilmesi gerektiği konusunda kendimce açıklamalar yapacağım.

Meslek liseleri diğer liselere bakarak temel dersleri daha az öğretir.

  • Temel dersler nedir?


Temel dersler Üniversite sınavlarında karşılaşılan derslerdir. Mesela: Matematik, Fizik, Kimya, Türkçe.

Meslek liselerini düz liselerden ayıran en önemli özellikte budur. Bu durumu şu şekilde yorumluyorum: Temel derslere kafası basmayan(benim gibi) öğrencilerin meslek lisesi seçmesi taraftarıyım. Hiç yoktan sevdiği herhangibir alanda yükselmiş olma şansını yakalayabilmek için meslek lisesi en akıllıca tercihtir.

Lakin temel dersleri iyi olup herhangibir meslekî alanda kendini geliştiremeyecek öğrencilerin kesinlikle meslek lisesine gelmesini öneremem. En basitinden bir düz lisede, temel derslere çalışarak üniversite kazanmak bu tip öğrencilerin başlıca hedefi olmalı.

  • Meslek lisesi avantajları/dezavantajları


Meslek lisesinde doğru alan seçimi yapıldığı sürece üniversiteye muhtaç olmamak gibi büyük bir lüks kazanılabilir. Meslek lisesi diploması ile iş yeri açma, iş kurma gibi bir çok prosedür diploma sahibine kazandırılmış olur.

Üniversite kazanma halinde meslek lisesindeki alanla aynı alan seçilirse ek puan verilme söz konusu, ayrıca meslek lisesindeki bilgi birikimle üniversiteyi tabiri caizse yatarak bitirileceği söyleniliyor.

Meslek liseleri alan seçimine göre temel derslerden mahrum bırakır ve üniversite sınavlarında mesleğe özel muamele olmadığı için; Meslek lisesi bitirdikten sonra üniversite kazanmak gayet zordur.
1 nisan 2012 eklemesi: bir meslek lisesi son sınıf öğrencisinin ilk üniversite sınav deneyimi.




Düz adam ok atarken

Artık grafiksel çalışmalarımda not defterimde yer alacak.

Filmin konusu: -Başrolde ve diğer rollerde düz adam performans sergiliyor. Düz adam ok atıp sahneyi terkediyor.

Niye böyle bir film?: -Filmin konusunu ben belirlemedim bu film Grafik ve animasyon dersine ait bir ödev.

Oscar ödülü bekliyormuyuz?: -hayır.

ve karşınızda düz adam:



mesaj dolu kapanış dikkatinizi çekmiştir.




Sosyal medya interneti yutuyor

WikiLeaks depreminden beri internet, son zamanlarda geleneksel medya da büyük yer alıyor.

Geleneksel medya teknolojinin gelişmesiyle daha iyi haberciliğe kavuşuyor ama asla yeterli olamıyor. insanlar sansasyonel haberlerin dışında sadece medya dan bağımsız insanların tanık olduğu haber içeriklerinede erişmek istiyor. Maalesef geleneksel medya bu konuda yeterli olamıyor. işte tam olarak burada sosyal medya gün yüzüne çıkıyor. Sosyal medya, içeriğini gazeteciler ve haber ajanslarının dışında medya dan bağımsız insanlardan elde ediyor.

Aslında tam olarak sosyal medya da her birey bir ajans görevini üstleniyor. Bir twitter kullanıcısı ya da facebook profili olan herhangibiri geleneksel medyanın haber dağıtım yetkililerine yakın bir rütbeye sahip. Her sosyal medya kullanıcısı istediği konuda istediği bilgiyi verebiliyor. Peki internet bu şekilde mi hayatını sürdürmeye devam edecek?

internet bir çok konuda dönemden döneme farklılık gösterdi. içinde bulunduğumuz dönem için konuşmak gerekirse internet sosyal medyaya hizmet vermekten yorgun düşmüş durumda. Sosyal ağlar o kadar popüler bir hale geldi ki artık internet eşittir sosyal medya gibi.

Mütemadiyen internet ilgili-ilgisiz iletişim için kullanılıyor. WikiLeaks, medyanın internette daha cesur olduğunun bariz göstergesi.

Asıl soruya gelelim Sosyal medya interneti yutuyor mu?

Şuan pek çok sitede Facebook, Twitter, Friendfeed, Digg tabirlerine rastlamak mümkün bu tabirlerin ortak amacı sosyal ağların birleşmesiyle meydana gelen sosyal medya da yer almak. Sosyal ağların önemi günümüzde o kadar yükseldi ki artık Tarayıcılarımızın açılış sayfaları arama motorları(Google, Yahoo, Bing vb..) değil Facebook, Twitter gibi sosyal ağlar.  Bu da sosyal ağcılığın interneti yutmaya başladığına işaret.




Marifet-i Zihniyet

Başlığın tanımını yapmam gerekse: zihniyetin marifet anlayışı.

insanlar dönem dönem yaşıyor. Farklı dönemlerde yaşamanın en büyük getirisi-götürüsü de marifet ve kabahat anlayışı. Ben gerektiğinde gerikafalı olmasını bilen biriyim bu durum kendi jenerasyonumu eleştirebilmemi sağlıyor.

Eleştirmem ne kadar doğruyu gösteriyor bilemem ama zaten doğruları konuştuğumu iddia eden kimse de yok.(ben dahil) Sadece yazabilmek için eleştiriyorum.

Marifet

Marifetlerin dönemlere ait olduğunu ve her jenerasyonun kendine has marifetleri olduğundan yukarda bahsetmiştim. Bu değişken marifetler genelde toplumsal sorumluluklar ya da sorumlu olmamayı gerektiren durumlarda baş gösteriyor. Mesela belli bir dönem öncesindeki marifetler ahlak, terbiye, üslup, saygı, sevgi üzerine kuruluysa şimdiki marifet anlayışı farklı. Aşağıda görebileceğiniz karikatürdeki olaya benzer bir olayı hemen herkes yaşamıştır. Belli bir dönem sonra bir araya gelen eski dostlar, önceden yaptıkları haylazlıkları üzerinden marifet edinmeye çalışıyorlar. Gayet eğlenceli.

Yazımı bu karikatür üzerinden görsel bir temaya dönüştürmek isterim ki: Bu durum olayın anlaşılabilirliğini artıracaktır.

Dönem dönem farklılık gösteren marifet anlayışı günümüzde bu şekilde işliyor. Amcalarımız/Teyzelerimiz dönemindeki marifet anlayışı şüphesiz Öğretmenlere karşı daha sevgi-saygı besleyerek okulu tamamlamaktır. Günümüzde de bu anlayışa sahip öğrenci yokmu? var tabii ama büyük balık küçük balıkları yutuyor.

Dışlanma korkusu


içerisinde bulunduğumuz dönemde gerek öğretmenlerine gerek diğer büyüklerine Amcalarımız/Teyzelerimiz dönemindeki nezaketle yaklaşmaya çalışan insanlar içerisinde bulundukları gruplardan atılma konusunda endişe duyabilirler. Öyle ki her iyi dosta gerektiğinde ihtiyaç duyulacağı gibi her kötü dostlarada gerektiğinde ihtiyaç duyulabilir.

Her zaman marifet


Marifetin bu denli değişiyor olması marifet anlayışının ya da marifetin birgün yok olacağı anlamına gelmiyor marifet anlayışları her dönem farklı şekillerde karşımıza çıkacaktır.
Umarım birgün, insanların katledildiği bir marifet anlayışı dünyaya hükmetmez zira bu tarz düşüncelere anlayış gösteremeyen bizler mutlaka dışlanacağız.




Not for love

Daha evvelki yazılarımda lisede aşk niye? benzeri sorular sormuştum tatmin edici cevaplar bulamıyordum. Lakin şu sıralar liselerdeki aşk, meşk işlerinin biraz içerisindeyim. Gözlemlediğim kadarıyla lisedeki aşklar belli başlı birkaç çıkar gözetimi altında meydana çıkıyor tabii bunlara aşk denilirse.

  • Ödevimi yap Ayşem


Benimde kafama yatan bir sahte aşk çeşidi olan 'Ödevimi yap..' gayet açık ve seçik bir şekilde aşktan uzak ilişkiler doğuruyor. Yakışıklı erkek(asıl oğlan) kendine çalışkan bir manita(kız arkadaş) yapıyor ve ödevlerini manitasının üzerine yıkıyor. Ondan sonra gelsin rahat eğitim..

  • Beni çalıştır, canımı ye!


Bu sahte aşk çeşidi ise genelde teknik(meslek) liselerinde kızların çıkarları doğrultusunda meydana gelmiş bir sahte aşk çeşidi. Bu aşk o kadar bariz çıkarlar barındırıyor ki: teknik derslerde başarılı olamayan hanım kızlar, teknik anlamda kendini yetiştirebilmiş, nitelikli bir sevgili seçiyor ve "sınavlarda yan yana oturalım kopya ver", "sınav öncesi beni çalıştır" gibi çıkarlar doğrultusunda sınavlar bitinceye kadar sürecek bir ilişki sürdürüyor. Tabii erkek elemanında bu ilişkiden çıkarlar elde edebileceğini es geçmeyelim.

En nihayetinde bu yazıyla birlikte gözlemleyebildiğim liseli aşkların çıkarlarını ortaya dökmeye çalıştım. Bir başka yazımda tekrar buluşmak üzre esen kalın.




Bi histir git!

Bir kaç arkadaş yolda yürüyoruz ve yanımızda yine kafası telefona gömülü biri var. Neyse ilerlerken, "Abi senin doğum günün 20 mayıstı dimi?" dedi.

(ben)- Evet
- @twitburc'un dediğine göre bu günlerde senin hislerin kuvvetliymiş.
(ben)- twitburc ne olum?
- Yav burclar hakkında yorum yapıyor işte..
(ben)- Benim mi hislerim kuvvetli anasını satim. Sınavlarda niye mal mal kalıyorum o vakit?
- Ne bileyim abi, twitburc doğru söyler genelde.
(ben)- lan bi histir git!

dedim ve telefona gömülü arkadaşla kısa süren muhabbetimiz sona erdi. Benim kızma sebebim telefona gömülü bir şekilde sokakta yürümesi değil. Burçlara inanıyor olması. Bu zamana kadar burçların saçmalığı hakkında bir çok espri yapıldı, fıkralar yazıldı ama hala burclara inanan insanlar var.

Burclara inanmanın ötesinde savunanlarda varki: ne zaman bunlardan biriyle konuşsam uzun müddet gülerim. Burcları saçma bulduğumu söylediğimde "ya saçma olur mu 'dikkatli ol' dediler kapkaç'a mağruz kaldım" diyenlere rastladım.

Hem bu burc yorumcuları neden hala burc yorumu işi yapıyorlar? burclardan öğrendikleri gelecek fırsatları değerlendirerek ingiltere kraliyetine katılsalar ya?

  • Pskolojik tedavi


Yakın akrabalarında doktor olanlar bilirler ki bu şekilde bir tedavi yöntemi var. Sürekli "şuram ağrıyor" şikayetleriyle doktora gelen teyzelerden/amcalardan usanan doktorlar "bak teyzeciğim/amcacığım bi reçete yazdım bunları düzenli bir şekilde kullan hiç bir şeyin kalmayacak aynı problemle birkaç kişi gelmişti bu ilaç kesin çözüm oldu." diyorlar ve vitamin, antibiyotik falan yazıp gönderiyorlar. Daha sonra bu yaşlı teyzelerin/amcaların  doktoru binbir dua ile ziyaret ettikleri oluyor.

Yani bazı problemlerin çözülmesi beyinde bitiyor. Beyniniz inanırsa sorun çözülüyor ama aynı şekilde sorunda elde edebilirsiniz. Beyniniz herhangibir konuda problem yaşayacağınıza inanırsa problemlerle karşılaşabilirsiniz.




'Sosyal ağ' beni seviyor

Şu günlerde şahsıma formspring'den gelen soru sayısı artış gösteriyor. Bunun sebebi bloğum ya da ünlüvari davranışlarım değil. Tamamıyla google! Ülkemizde google kullanımı hatsafhada insanlar çok sık ziyaret ettikleri sitelerin(mesela facebook) bile google'da aratıp ilk çıkan sonuca tıklayarak ana sayfasına ulaşıyor. Ülkemiz sosyal ağcıların bu ummalı çalışmaya girmesi  formspring'in bana yaptığı bir kıyağı ortaya çıkarttı.


Göründüğü üzre google'da "formspring" anahtarı aratıldığında Formspring ana sayfası sonucunun hemen altında ben çıkıyorum. Bu durum sosyal ağ sistemi üzerinde nasıl değerlendiriliyor bilemem ama tahmin edeceğiniz gibi çok fazla saçma formspring soruları almaya başladım. Ha şikayetçimiyim? "hayır" :)

Şayet bu arama sonucu isim Soyisim ile alakalı ise facebook hesabımın olması durumunda nasıl bir popülariteye ulaşırdım hayal edemiyorum :)




coder olma yolunda ben

Günümüze kadar desktop proğramlama dillerinde azda olsa eğitim alarak belli bir seviye yazılımcılık kariyeri yapmayı başarmıştım ama benim asıl merakım asp.NET ve PHP alanlarına ağırlık basıyor. Malumunuz wordpress php ile oluşturulmuş bir alt yapı ve bu alt yapıyı her wordpress kullanıcısı kendince geliştiriyor. Bende dün gece ihtiyaca uygun bir şeyler geliştirmeye çalıştım. Aslında yazılımcılık açısından pek bir değeri yok ama PHP alanında eğitim almadığım gözönünde bulundurulursa dün akşam geliştirdiğim kod kayda değer. Gelelim kod'a ve kullanımına..
[php]<a title="Google'da arat: <?php the_title();?>" href="http://www.google.com.tr/#hl=tr&source=hp&biw=1024&bih=575&q=<?php the_title();?>"
target="_blank"><img src="http://safagayret.com/b/wp-content/uploads/2010/11/google_icon.png"
alt="Google'da arat" width="18" height="18" /></a>[/php]

Kodun tam olarak görevi: yazınızın başlığını google'da aratmak bu ne işimize yarayacak derseniz; yazınızın google'da aratılması sizin özgün başlıklar çıkartabilip çıkartamamanızın bariz göstergesidir. Hatta sizin yazınızı daha sonra alıntı yapanlarda google arama sonuçlarına takılır ve okurlarınız tarafından bir kez daha saygıyla anılırsınız :)

Kodun geliştirilebilecek olması da göze alınmalı. Değerli SEO büyüklerim google paremetlerinden yararlanarak daha geniş seçenekli bir arama modülasyonu geliştirmesi söz konusu.

Sözün özü: eğitimini almadığım halde PHP ile aramızda bir yakınlaşma oldu. Umarım bu iş birlikçilik ilelebet devam eder :)

Bunun dışında bloğun sol üst köşesinde değişken bir biçimde sözlerimi yayınlayan modülü ben yapmadım ancak varolan kaynağı az-uz bilgimle güçlendirdim. Yani bu blog henüz eğitimine başlamadığım dillerde bile bilgi dağırcığı kazandırmaya müsait. ileriki dönemlerde buna benzer kod geliştirmelerine devam edeceğim. Kim bilir belki birgün Code Developer diye anılırım :)




Bireysel sınav

Malumunuz Türkiye'de iş bulma sıkıntısı günler geçtikce artıyor. Batılaşmaya müsait şehirlerimiz(istanbul, izmir vb..) dışında hemen hemen her aile 3-4 çocuktan aşağısını düşünmüyor. Tabii ki bu çocuklar sonsuza dek çocuk kalmayacak.. eğitimini tamamladıktan sonra erkekse vatani görevinin ardından, kızsa derhal iş bulma çalışmalarını başlatacak. Şüphesiz iş bulma sorunu sektörden sektöre değişiklik gösteriyor örneğin bilgi-işlem adı altında eğitim almış teknolojiye eğilimli bireylerin iş bulmaları daha kolay çünkü ülkemizin teknoloji alanında açıkları var.

Ancak kimin hangi alana eğilimli olduğunu şuanki eğitim sistemimizde anlamak hiçte kolay değil. Teknolojiye eğilimli, teknik lise öğrencileri liseyi bitirdikten sonra Üniversite sınavlarında teknoloji ile alakası olmayan alanlardan sınava tabii tutuluyor. Ve maalesef teknoloji bakımından birer altın olan proğramcı, tasarımcı kişilikler Üniversite kazanamadığı(okuyamadığı) için bilgisini resmi anlamda ıspatlayamıyor ve eğer şirket kuracak sermayesi yoksa herhangibir mesleki kariyer yapamıyor. Bu tür sıkıntılara sebebiyet vermemek için yapıldığı düşünülen KPSS sınavı tamda bu sırada devreye giriyor. Ama eksikleri var..

Sınava giren bireyler üniversite sınavına kıyasla daha branşsal bir sınava tabi tutuluyor. Ama branşlar yeterli derinlikte değil yine çok büyük alanlar var ve bu alanlar dallara ayrılmamış. Yani bir yazılımcı(proğramcı) KPSS sınavında genel kültür, tarih, kimya gibi alanlarda da soru çözmek zorunda. Bu durum bana hep saçma gelmiştir genel kültürü ya da tarihi zayıf insanlar yazılımcı olamaz mı?

KPSS'nin torpil iddialarını göz ardı ederek tarafımca yorumlanmış hali budur. Torpil falan olmasa bile sınavda başarılı olan herkes işinin ehli değil.

Bana kalsa her şirket ilgili izinleri alarak sınavlar düzenlemeli. Ve eleman ihtiyacına göre sınav sorularını tarafsız bir jüri ayarlayarak hazırlatmalı. Şüphesiz firmaların eleman ihtiyacına göre düzenleyeceği sınavlar daha branşa yönelik olacaktır. Sonuçta yazılımcı(proğramcı) arayan bir firma sınava başvuranlara rönasans dönemini sormayacaktır.

  • Zaten yapılıyor ki bu?


Mülakatı gözönüne getirerek yukarıda bahsettiğim bireysel sınav sisteminin zaten yapıldığını düşünebilirsiniz. Lakin mülakatlar KPSS gibi sınavlara göre daha çok torpil içeriyor. Mülakatlarda bir takım prosedürler ve formaliteler var. Bu düzenlemeler yerine getirildiğinde her türlü torpil geçme olayı söz konusu.

Bence işsizliğe çözüm aranırken ilk olarak belli bir alanda kendini yetiştirmiş ama eğitim sistemimizin süzerek dışarı attığı bilgili insanlara bireysel sınavlarla şans tanınmalı.




Meşhur olduk iyi mi

Bloğum ilk defa şahsıma ait olmayan bir yerde tanıtıldı. Karşılık olarak bende eybat kardeşimin bloğunu kısaca tanıtmak isterim:

internet, video oyun, televizyon ve radyo ana başlıkları altında internet günlüğü yayınlayan eybat kardeşim. Bir çok konuda gayet iyi tespitler yapıyor. Yüzeysel olarak bakıldığında oyuncular içinde hayli faydalı bilgiler barındıran eybat.com, takip edilmeye değer bir internet günlüğü. Ayrıca ciddiye alıp benim bloğumun reklamını yaptığı için kendisine teşekkür ederim.

www.eybat.com




Sana cod-er olamazsın demedim

Öncelikle coder terimini bilmeyen arkadaşları buraya davet ediyoruz.

Kendim tanımlamam gerekirse: coderlik tasarımcılıktan öte bir durumdur. Kodlarla manita hayatı yaşamak gibidir.

Ve mesleğime dahil herkesin hedefidir coder olmak. Yazımın konusu da coderların hayat biçemi olabilir.

Sokakta-meydanda gezerken çok sayıda coder tipli adamlar görebilirsiniz. Tip olarak standart Türk erkeği gibidirler aslında. Göbek, saçsız kafa ve en ayırt edici özellikleri de farklı olmalarıdır. Herkesin tartıştığı konuları çok farklı bir şekilde yorumlayabilirler. Gayet eski yeşilçam filmlerini kafalarında 8D convert edip filmi yaşarcasına izleyebilirler. Bence coderlar mantık ve düşünce açısından üstün insanlar ama doğuştan gelen bir yetenek olduğuna inanmıyorum coderlar kendini geliştirerek bulundukları seviyeye ulaşırlar. işte yazımın ana teması göz kırpmaya başlıyor.

Coderlar hiç ukala insanlar değillerdir. Ellerinden her iş gelse bile (bilmem ki) mantığını elden bırakmazlar. Ve genelde bu tavırları çevrede güzel tepkilerle karşılanır. Ama her coder bu alçak gönüllülüğe sahip değildir. Kimileri aşırı ukala bir şekilde "bunu yapsa yapsa ben yapar" edasıyla gezinir. Ben bunlara coder demiyorum. Bunlar benim için cod-er ve çok çabuk kandırılırlar bir çok işi maddi ya da manevi karşılık gözetmeden yaptıkları görülür. Olayı sonradan farkederler ama iş işten geçmiştir :D

Oysa hakiki coderlar yaptığı işin tam karşılığını almasını bilirler, zaten gelişmekte olan ülkemiz vatandaşları artık bilgisayarcılara eskisi gibi (ne var lan iki tuşa bastın) davranmıyor. Hala böyle davrananlar var tabii ama usul usul nüfus kaybediyorlar.

Çevremde sıkça rastladığım Cod-erlerden biraz bahsetmek istiyorum, bunlara hep sinir olurum "lan ne var ki 5 dk'da yaparım" derler ama saatler geçer ortada ne aş var, ne pilav. Dangalaklar ünvan düşürmekten öteye gidemezler. Arkadaş çevremde de birkaç cod-er mevcut bunlardan kurtulmaya bakıyorum.. Ama onlara kendileri gibi "hehe bilemedi ki.. bilemedi ki.." demiyorum. Neticede şu cod-erler(sahte coderlar) Adam olsun akıllı olsun istiyorum.




Ben bir şey yaptım!

11 yaşından bu yana internette bir çok web işine bulaştım(iyi anlamda) Geçtiğimiz(2009) yılın Ekim ayından beridir de blogda yazmaya başladım. Ancak tam anlamıyla bir blog yazarı değildim. Çünkü blog sisteminden bihaberdim. ama yazdım. Günümüze kadar yazdım. Kendimi ifade etmeye çalıştım, yer yer “geride bir kalıntımız kalsın” mantığıyla hareket ettim. Twitter başlangıcım da bu mantığa dayalıydı. Anlayacağınız uzun zamandır bu alemin içerisindeyim ve kendime faydalı bulduğum her işe giriyorum.

Son olarak daha resmi bir şey yaptım. Host ve domain işine girdim, öncelerde bu bir ekip işi olacaktı ama Daha önceki ekip işlerim gibi (mesela: Fix FM) vazgeçildi ve tekil olarak host&domain olayına girdim. Zararsız bir şekilde gayet iyi bir şirketle anlaşarak güvenilir bir internet alt yapısı oluşturdum. Sanırım bu alt yapı yazı yazamayacağım yaşlarıma kadar devam edecek.

Nihayetinde (hosting firmasının yardımıyla hosting olayını da kavradım-kavramaya devam ediyorum) yeni şeyler öğrenerek hayatımı sürdürmeye devam ediyorum. Her ne kadar büyük işler yapsamda etrafımdakilerin kabullenmesi gereken bir durum var: 17 yaşında lise 3 öğrencisi bir vatandaşım.

Kariyerimi bu denli sert bir zemine oluşturma amacım ise kesinlikle iş bulamama düşüncesi. Öyle bir düşünceki lise sonlara yaklaştıkça bu düşünce sancıya dönüşüyor. Yaşıtlarımın bu kadar ciddi bir düşüncede olduğunu düşünmüyorum. Onların daha mühim işleri var (karı-kız) yine Nihayetinde ben kendi rotamı izliyorum. Takdir edersiniz ki meslek lisesi bitirip ilk yılda fakülte kazanmak imkansıza yakın bir şey. Çünkü: meslek(teknik) lisede alana göre meslek eğitimi veriliyor. Ben 4 yıldır Bilgisayar, Teknoloji, Proğramlama alanlarında uzmanlaştırılmaya çalışıyorum ama ÖSS gibi sınavlarda benim sorumlu olduğum alan (sayısal) matematik, fizik, kimya, biyoloji vb.. 4 yıl fakülte bitirdiğim takdirde matematik mimarı sıfatına yakın bir ünvanım olacak ama dediğim gibi bunu ilk yıl başarmak çok zor. Büyük ihtimal ilk yıl ÖSS hakkımı deneme sınavı olarak değerlendireceğim. Ve ikinci sınava dershane kapılarında hazırlanacağım. Umarım 4 yıl hayalimi gerçekleştiririm ama olmazsa da çok sarsılmaz dünyam. Çünkü bu duruma kendimi ŞiMDiDEN alıştırdım. ve nihayetinde 2 yıl bir üniversite okuyacağım. dikey/yatay geçiş olayını her 2 yıllık öğrencisi gibi deneyeceğim. Olmazsa yine yıkılmam :) mesleğimi icrâ edebileceğim bir çalışma alanı ayarlayacağım ve hayatımı sürdüreceğim. Sonuçta pek bir şey istemiyorum. Kendime ait bir evim ve düzenli maddi gelirim olsun yeter.

Çok uzattım yine: sadete gelmek gerekirse Teknoloji gibi çok hızlı gelişen bir alanda meslek seçtiyseniz gündeme en az kendisi kadar yakın olmalısınız. Ben şuan bunun peşindeyim.




Photoshop'la ülke kurtarmak

Son zamanlarda yaşanıyor böyle şeyler. Bir dizi insanlar Ülkemiz açısından önemli günlerde (Kurtuluş bayramı, Cumhuriyetin kuruluş yıldönümü gibi) Sosyal ağlardaki profil resimlerini üzerinde photoshop efektleri bulunan Atatürk'ün ya da Türk Bayrağımızın fotoğraflarını kullanarak vatan birliğini sağladıklarını düşünüyorlar.


Bütün hikmeti sosyal ağlardaymış gibi göründüklerinin farkına varamayan bu tip insanlar Kendi bünyelerine dahil edemediği insanları Milli görüşe aykırılık gibi ciddi suçlamalarla dışlayabiliyorlar. Bence gayet gülünç bir durum bu. Herkes memleketine kazanç sağlamalı ama kazancın türünü, türevlerini karıştırmamalı. Nasıl ki profil resmini değiştirerek fayda sağlıyorsun kardeşim? Tamam bayrağımızı sosyal medya da da görmek seni mutlu ediyor olabilir ama bunu yapanlara memleket kurtarıyor muamelesi yapmak saçmalıktır.

illa yazıyla-resimle memlekete yarar sağlamak istiyorsan, kitap çıkar memlekete fiili yarar sağladığını kabullenelim.

Özetle; hiç kimse Google görsellerden bulduğu Atatürk'ün resmini photoshopta düzenleyip Facebook, Twitter profil resmi yaparak ülkesine kazanç sağlayamaz.




taklit ediliyor olmak

Taklit etmek, Ülke çapınca Çin halkına yakışan bir durum. Öyle bir taklit mekanizması varki çinlilerin yeni çıkan telefonları, yeni çıkan bilgisayar sistemlerini birebir aynısıyla taklit edebiliyorlar. Ve çok benzer isimlerle ürünleri piyasaya sürüyorlar. Taklit ve asıl ürün arasındaki tek fark ise, iç donanım oluyor. Çinlilerin bu demde taklitciliği iyi yapabiliyor olmasının en büyük sebebi şüphesiz vergi sistemi, Kore hükümetleri üretimin bolluğunu artırmak için üretim vergisini oldukça küçük meblağlarda tutuyorlar.

Lakin konumuz teknoloji taklitciliği değil, Birebir insan taklidi ki bu benim gündemimde olan en büyük dertlerden biri. Aslına bakarsanız beşeri taklitcilik ikiye ayrılır.

  • Alaycı taklit mekanizm


Bir kişide bulunan eksiklik, fazlalık ya da kusurdan yararlanarak onun yaptığı ya da yapamadığı şeyleri abartılı bir şekilde uygulayarak etraftakilere gülünecek durum yaratma çabası alaycı taklit mekanizm olayına girer.

  • Gıptayla karışık taklit mekanizm


Bu taklitcilik olayı ise genelde bi haber durumlarda ortaya çıkar. Ve bu durumu yapmayan insan sayısı oldukça azdır. Çocukluğumuza inmemiz gerekirse, 8-9 yaşlarına dek Erkek çocukları annelerine, Kız çocukları ise babalarına aşıktır. Bu aşk Erkek çocuklarına babayı, Kız çocuklarına ise anneyi taklit etmeye iter.

Ve bu taklit durumu gayet masumdur hiç bir ard niyet yoktur. Tek bilinç, sevgiliye kendini sevdirmektir.

Lakin bu durumlar dışarısında kalan bir taklitcilik türü var ki; lanet ettiresi bir şey. Benimde gündemimde olan bu taklit türü şu şekilde ortaya çıkıyor:

Hayatınızda bir yenilik yapıyorsunuz mesela bir ürün satın alıyorsunuz. Belli bir zaman sonra aynı ürünü bir başkası alıyor. Ve aynı ürünle bir mekanda karşılaşıyorsunuz. Bu duruma magazin dünyası "pişti" diyor. Korkmayın böyle bir şey olmadı hayatımda. Bu durumu kadınlar yaşıyor :D

Ama bu pişti olayının benim hayatımdaki halide bu duruma benzer bir şekilde kızdırıyor. Mesela ben facebook hesabımı kapattım. Çevremde birkaç kişi benden sonra facebook hesabını kapattı. Sonra twitter hesabımı aktif olarak kullanmaya başladım. Adamlar twitter üyeliği alarak tweetlemeye başladılar. Buda yetmiyormuş gibi benim tweetlerime yakın tweetler yazıyorlar. Ben "hava bugün çok güzel" tweeti attıysam. Adam: "bugün hava çok güzel" tweeti atıyor :D bir bakıma benim devamım niteliğindeler Safa Twitter Şube 2 gibi :D Bakmayın smileyler kullandığıma sinir edici bir şey bu. Hatta dahası var. Ben blog yazmaya başlıyorum adamlarda bloglara merak salıyorlar. Üstüne üstelik uyarıyorumda, "kardeşim bak benim yaptıklarımı yapıyorsun" şeklinde hatta çok kızınca "neyin peşindesin lan sen" diyerek haklı bir hiddete bürünebiliyorum. Ama vazgeçtiler mi? hayır. işin en tuhaf yanı çevremde fazla kız barındırmadığım mekanlarda taklit ediliyorum. "Ulan yanımda bi tane güzel kız yok beni taklit edip nasıl bir çıkar sağlayacaksın?" demek geliyor içimden. Hatta ben her bahsi açıldığında "burada en aşağılık adam benim" der kendimi küçültürüm. Bu bile taklit edildi. Düşünün gerisini.

Ne olursan ol, kendin ol derim hep; tweet mi yazıyorsun blogmu dolduruyorsun. Dışarı mı çıkıyorsun içeri mi giriyorsun. Ne halt edersen et: kendine yakıştırdığını yap. Başkasına yakışan bakasınındır sen kendi tarzına bak.




Gençken yapılacak bir şey

Sevgili günlük.. bugün akşam vakti (3 saat kadar önce) kuruyemişciden çıkmış, eve doğru yaya olarak ilerlerken karşıdan gelen bir çift(sevgili) gördüm. Kız, delikanlıyı bildiğin azarlıyordu. Bağırıp-çağırmasa da delikanlının canını sıkacak cinsten bir kavga vardı. Olaya renk getireyim hesabı bir afacanlık düşündüm.

Zaten karşıdan(bana doğru) ilerleyen çifte yaklaşarak elimdeki mini kesekağıdında bulunan fındıktan ikram ettim ve konuşmalarına izin vermeden aganigi naganigi edasıyla, "günde bir avuç fındık iyi gider" diyerek uzaklaştım :D




Geleceğe dönük PC edinmek

Bilgisayar(PC) alacağınız vakit karşınıza oyun için pc, iş için pc gibi kriterler çıkar. Siz pc alırken kullanacağınız alanı göz önünde bulundurmalısınız. Mesela içerisinde oyunlar barındıracak bir pc alırken donanımlar içerisinde yüksek ibreli Ekran kartı ve RAM bulunmalı.

  • Oyun bilgisayarı


Oyun bilgisayarı maliyet bakımından en yüksek hacimli bilgisayarlardır bu tür bir pc edinirken dikkat etmeniz gereken donanımların başında ekran kartı yer alır. Ekran kartını ne kadar yüksek teknolojili (DDR bakımından) ve ne kadar yüksek kapasiteli (GB bakımından) alabiliyorsanız o kadar yüksek almalısınız. Tabii ki sadece ekran kartı değil, ekran kartınızla işbirliğinde çalışabilecek Anakart ve RAM'de önemlidir.

  • iş bilgisayarı


iş bilgisayarlarıda çalıştıkları alanlar içerisinde farklılıklar gösterir mesela bir grafiker, pc edinirken oyun bilgisayarına yakın ölçekte bir pc alacaktır. Ama grafik değerlerden uzak, sadece kayıt ve internet işleri yapacak birisi için gayet düşük maliyetli ve düşük teknolojili bilgisayarlar kurulabilir. internet ve kayıt işlemlerini hemen her bilgisayar gayet güzel bir şekilde yapabilir. Bu bakımdan sistem özellikleri 2 çekirdek işlemci, 2 gb(DDR2) RAM, 512 mb ekran kartı ve bu sistemi düzgün bir şekilde çalıştıracak anakartı olan her pc bir iş bilgisayarı niteliği taşır.

  • Geleceğe dönük bilgisayar edinmek


Geleceğe dönük tabirinden kastım güncellenebilen, eklemeler yapılabilen bir bilgisayar. Bu durum için bilgisayarın en önemli parçaları sırasıyla Anakart ve işlemcidir. Piyasada bulunabilen(özel olmayan) bir anakart ve bu anakarta uygun (en az 4 çekirdek) bir işlemci edinilmelidir. Böyle bir alışverişin faydası, ilerde kullanılan yazılımların(proğramların) kapasitesi(içeriği) arttığı takdirde sisteminize yeni RAM, Ekran kartı gibi donanım takviyesi yaparak az maliyetle donanımsal sıkıntılardan kurtulabilirsiniz.




Herkeşe benden çay!

Bir yıldır hemen her yazımda bu başlığı atmak istemişimdir bugünlere kısmetmiş :) Yazımın içeriğine gelirsek yine film & dizi sektörünü eleştireceğim. Ama bu sefer yazımın ana teması izleyici psikolojisi olacak. Yanlış hatırlamıyorsam geçtiğimiz yıllarda GTA adlı oyunu oynayıp sokağa çıkan bir çocuk(!) gerçek hayatı GTA oyunu olarak algılayıp karşılaştığı insanlara tekme tokat saldırmak istemiş. Bu olay yabancı basında uzun süre boy gösterdi. Bu ve benzeri olaylar sonucunda Ülkemiz de dahil bir çok avrupa kentinde GTA, Counter-Strike gibi zaten yaş sınırı olan bu oyunlara internet kafeler ve bir çok oyun mağazalarınca kısıtlamalar getirildi

Şimdi bütün bunların olmasına neden olan şey nedir? tabii ki beynimizin gerçekle hayali ayırt edememesi. Bu konuda yetişkin insanlar sıkıntı çekmez. çünkü yetişkinlerde bir çok şeyi sentezleme-yorumlama kaabiliyeti vardır. Ama çocuklarda bu kaabiliyet yerini hayal gücüne kaptırır.

Aslında haklılar bazı şeyler o kadar gerçekci ki. Sadece oyun sektörü bakımından düşünmeyin filmler diziler tam bir aileyi anlatıyor. Çocuklar ailevi yapıyı evde de gördüğü için TV de olup bitenleri fazla yadırgamıyor. Hatta aileyi yapıyı, yaşama standartlarını TV'deki karekterlerden öğreniyor. Bu duruma sadece çocuklar açısından da bakmayın :) Koca koca adamlara/kadınlara ders veren senaryolarda oluyor. Mesela bir yönetmen toplumdaki erkeklerin kadınlar açısından yaşadığı bir problemi esere dönüştürüp yayınladığında filmi izleyen taraflar kendilerine pay çıkarıyor. Bu gayet güzel bir şey. Ama durum her zaman böyle güzel olamaz. Milyarlarca senaryo piyasada ve insanlar bu senaryoları tüketiyor bu senaryoların belli bir kısmı toplum içerisinde öğüt niteliği taşırken diğer kısmı aldatıcı ya da yanlış bilgiler verici senaryolar olarak gündeme taşınıyor.

Gerçek hayatta bu etkiler şu şekilde gözlemlenebilir:


TV'de bir dizi var ve dizideki kadın karekter aldatılıyor. TV'yi izleyen annelerimiz-teyzelerimiz aldatan karektere sitemle karışık beddua ediyor. Bu durumda toplumumuzun TV'de olup bitenleri gerçek olarak algıladığının bir kanıtıdır. Tabii ki olup bitenlerin hepsini gerçek sanmıyorlar ama sadece birkaç dakikalık bile olsa izlediklerinin gerçek olduğunu düşünüyorlar.

Teknolojinin eksikliği:


Ülkemiz teknoloji bakımından gelişime açık ancak yakın geçmişimizi yaşamış olan anne-babalarımız teknolojinin bugünki nimetlerinden bizim yararlandığımız kadar yararlanamadı. Bu da Film-Dizi teknolojisini anlamamakla birlikte yukarda anlattığım Kurgu ile Gerçeği karıştırma durumuna yol açıyor. iyice irdelememiz gerekirse:

Dizi setlerinde onlarca ışık, onlarca kamera ve benzeri sistemler mevcut. Bu sistemler sayesinde dizi banda kaydediliyor ve izleyenlere sunuluyor. Yani dizide izlediğimiz herhangi bir kare zaten orada bulunanların gözü önünde geçiyor. Hatta görüntüyü onlarca kameraman sağlıyor ve kameradan çıkan görüntü izleyicilere ulaşıyor. Bu durumu yakın geçmişten gelen büyüklerimize izah etmek zor değil ama kimse oturup bu konuyu sentezlemez. Çekirdeğini çıtlatarak film izlemek onlara yetiyor.

Neticede:


Toplum TV kültürünün yansıttığı doğrultuda ilerliyor. Sonumuz hayrolsun.




Ödev Proğramı projesi

Bilinen son projem olan Ödev Proğramı projesini, okulumuzun web proğramlama hocalarından Harun Yıldız  onayladı ve gerekli geliştirmeler yapıldıktan sonra TÜBiTAK'ın düzenlediği proje yarışmasına gönderebileceğimizi söyledi. Diğer öğretmen arkadaşlardan da destek bulabilmek için projeyi tanıtan broşürler okulumuz içerisindeki ilgili panolara tarafımızca eklendi.

Projenin içeriği nedir?

Ben ödevlerini takip edip günü gününe yapan bir öğrenci değilim bi türlü beceremedim bu işi. Bu yüzden "hocam ödev vardı" diyen sınıfın inek(çalışkan) üyelerini bir çok öğrenci gibi sevmem.

Bu proje, ödevleri yakından takip edemeyen sınıf üyelerinin işine yarayacak. Güncel olarak sadece bizim sınıfa hizmet eden bu proje tüm sınıfın hatta öğretmenlerin yönettiği(yönetebileceği) bir proje ve güncel olarak Haftalık ders proğramı ve ödev çizelgesi barındırıyor.

Projenin çalışma prensibi

Proje, tamamıyla Google docs tabanlı çalışıyor Ana sayfa Google dökümanlarda Word dosyası, diğer alt sayfalar ise Excel dosyası halinde yayına sunuldu. Projeyi desteklemek isteyen herkes dökümanlar üzerinde yetki sahibi.




Kızların suçu ne?

Uyarı: bu yazı şu tweetin devamı niteliğindedir.

Toplumda erkeklerin kadınlara bakışları hep eleştirilir. Bu eleştiriler tek yönlü olduğu için doğru değillerdir. Genelde konuyla ilgili sorun erkeklerde bilinir. Ben bu duruma karşıyım, hatta biraz argo olacak ama "dişi köpek kuyruk sallamazsa, erkek köpek peşinden gitmez" felsefesine inananlardanım.

Hayattımdan bir kesit:


(okumak istemiyorsanız yıldızlı bölüme atlayabilirsiniz):

Benim (liseli)bir arkadaş kendisine bir manita yapmış. Akabinde kıza sulanan hıyarlar çıkmış, Kız gelmiş bizim delikanlıya söylemiş. Delikanlı ne yapsın geldi bize gidiyoruz dedi.. Gittik. Bildiğiniz kavga edeceğiz. Ha yapmadığımız şey değil alışığız. Ama baştan olayın iç yüzünü öğrenelim dedik, gittim..

Karşı taraftaki elemanlardan büyük olanıyla "derdiniz ne birader" edasıyla konuştum.

-Bir derdimiz yok seninle, biz şu p*ç için buradayız onu dövmeden gitmeyiz.

(ben)- ne yaptı o p*ç size?

-Arkadaşımın manitasıyla çıkıyormuş.

(ben)- birader yok öyle bir şey, eski sevgilisidir senin arkadaş, bu elaman başkasının manitasıyla ilgilenmez.

-Sen aradan çık sefa!(dışarda adımı sefa olarak bilirler)

(ben:)- ben şimdi bu elemanıda alıp gidiyorum. Sen o senin arkadaşı yarın getir bahsi geçen kızıda getirip uygun bir dille konuyu çözelim.

-Öyle diyosan..(tamam)

Konu o an için feraha kavuştu, kavga falan olmayacak. Sonra ben kızla konuştum dediki, "ben o(karşı) gruptaki erkeklerden nefret ediyorum. Hepsiyle belli aralıklarla çıktım. Hepsi de gerizekalının teki.. üstelik belalı tiplerde."

-(ben) "bu durumda gerizekalı sen oluyorsun neden hepsiyle teker teker flört edip kavga çıksın amacı güdercesine benim arkadaşımla çıkıyorsun?" Dediğimde tatmin edici bir cevap bulamadım ve arkadaşıma "bu kız için ne kavga ederim ne de ettiririm. Bu kız seni bugün satmasa yarın satar." Deyip kavga bahsini o an için kapattım.

Aradan zaman geçti (2-3 hafta)

Okul çıkışındayız.. (sîma tanıyamayacağım kadar)ilerde ufak çaplı bir kavga var. Kavga şiddetlendi (izlerken yaklaşıyorum) Birde ne göreyim benim arkadaş! bildiğiniz dayak yiyor. 5-6 o.ç bunu tek bulmuş dövüyor. Nihayetinde kavgaya girdim, arkasından arkadaşlarda geldi. Başrol(asıl oğlan) ağır yaralı bir şekilde kurtuldu. Bizde çizik yok. başrol 2-3 hafta okula gelemedi. Rapor bitip okula tekrar geldiğinde ise "o" kız "o" gruptan bir başkasıyla flört ediyor.

En nihayetinde arkadaş sözüme geldi ancak kayıp verdi.

*****


Yazımda anlatmak istediğim: flört denilen olaydaki tarafların mutlaka çıkarları vardır. Üniversiteli öğrencilerin genel çıkarı seks ve sekste kazanılabilecek deneyimlerdir. (galiba fazla açık sözlü oldum) Lise öğrencilerinin neden flört ettiğini henüz ben de anlayamadım(sanırım bu yüzden çıkmıyorum) Bu çıkarlar dışında farklı çıkarlar ise genelde bir grup kızın ya da bir grup erkeğin arasında yaptığı sinsi planlardır. Arada benim salak arkadaşım gibi saflar kurban gider.

Sadete gelip suçluyu bulalım: Kızlar.. Kızların özellikle lise döneminde erkekler üzerinde ağır etkileri var. Bir kızın her istediğini yapacak (liseli)adamlar tanıyorum. Ve kızlar bu ağırlıklarını (kendileri için)iyi bir biçimde kullanabiliyor.

*****


(kızı)Sevgilisini okul(lise)dan alıp, dersleri asarak birlikte sigara, bira içip vakit geçiren hemcinslerime sesleniyorum: "bir sonraki hafta sizin yerinizde başka biri olacak. Kanmayın şu kızlara."

*****





Bilmem kaç adımda blog yazarlığı

Blog yazarlığı, günümüz internet kullanıcılarının sık sık duyduğu ve önümüzdeki günlerde daha fazla duyacağı bir tabir. Gel gör ki blog yazarlığını kim nasıl yapıyor diye denetleyen bir kurum yok. Kimse olmasını da istemez kanımca. Tüm yazarların tek derdi bir yazı yazayım yazımın konusuna göre bilgilendireyim, eğlendireyim, eleştireyim, dertleşeyimdir. Çok az sayıda maddi çıkar gözeten tekil blog var. Bu yazımda yeni başlayan ya da başlayamayan blog yazarlarına okunabilir yazı yazma konusunda bildiklerimi açıklayacağım.

1. Adam olun: Yazılarınızı yazarken milyonlarca insanın o yazıyı okuyacağını düşünmeyin zaten böyle bir şeyin meydana gelebilmesi için ünlü biri olmanız lazım. Havalara girmeyin.

2. Kuralları sevmeyin: Yazınızda imla ya da noktalama kurallarına dikkat ederek düzenli bir blog girdisi oluşturmayın. Okunaklı, yer yer esprili arkadaşça bir dil kullanmanız yeterli. En önemlisi sık sık üç nokta kullanmayın. Ve Türkçe karekter anlayışınıza çeki-düzen verin.

3. Yazınızı maddelere bölün: Yazıyı belli iç başlıklar içerisinde madde madde yazmanız sizin açınızdan çok yararlı olacaktır. Özellikle sık sık ne yazacağınızı unutuyorsanız ya da uzun uzadıya bir araştırma yapmadıysanız bu öneriyi göz önünde bulundurun. Üstelik yazıyı belli iç başlıklara bölmeniz okurların sıkılmasını engeller.

4. Konudan konuya sapmayın: Blog yazarlığı bir bakıma fıkra anlatmaya benzer ancak fıkra değil fikir anlatırsınız. Fikrinizi ne kadar sade düzgün ve konuya bağlı kalarak anlatırsanız yazınız o kadar güzel ve tavsiye edilir olur.

5. Doğrudan hitap etmeyin: Şayet ünlü biri değilseniz yazınız içerisinde okurlara Sevgili okurlar, sayın okurlar gibi direkt bir hitap şekli kullanmayın. Bu hitap şekli okurların yazınızı sonuna kadar okumadan terk etmesine neden olabilir.

6. Toplumu ilgilendirin: Yazılarınız da en gerekli şeydir konu seçmek. Yanlış bir konu seçersiniz ve yazınız hiç tıklanmaz. Bu durumlara düşmemek için toplumu ilgilendirdiğini düşündüğünüz konular seçin. Sadece sizin ilgi alanınızı topluma benimsetmeniz sandığınızdan zordur. Bu tarz konularda sadece toplumu bilgilendirip kenara çekilin.

7. Her yazınızda kaynak belirtin: Yazılarınızın sonunda kaynak ya da ilgili konuları içeren dış bağlantılar vermeniz sizin saygınlığınızı ve ciddiyetinizi okurlara yansıtır. Ülkeye ben hükmediyorum triplerine girmeyin. Belirtmeniz gereken kaynaklar yoksa yazının sonunda bilgilendirme tarzı sonuç (özet) bulundurabilirsiniz. Bu sayede özet geç lan piç diyenlere yazınızı sevdirmiş olursunuz.

Başlık konusunda fikir verdiler belki faydası olur.




Kanal D ile tecavüz öğreniyorum seti

Dizi sektörü bambaşka bir şey ve günümüzde dizilere verilen önem eskisi kadar değil. Bu durum dizi senaristlerini daha dikkat çekici olaylar yazmaya teşvik ediyor. Yabancı dizi senaristleri genelde lezbiyen ilişkiyle istediği popülariteyi toplarken, Yerli dizi senaristleri bir dizi tecavüz ve enişte-baldız ilişkileri konusunda tırmanış yapıyor. Benim gözlemlerimin taraflı olmasındanmıdır bilmiyorum, Kanal D'nin yaptığı/yayınladığı diziler topluma ters ilişkilerle dolu. Ama bir o kadarda beğeni alıyor. Beğeniden kastım reyting, yazıma vesile olan en son ki fatmagülün tecavüz sahnesi tv'de ve internette izlenme rekorları kırıyor.

  • Toplum bunu seviyor


Sanırım toplumumuzun bu denli kurgulara hassasiyeti farklı. Bir çoğumuz çocuklarımızın tecavüz sahnelerinden, enişte-baldız ilişkilerinden kötü etkilendiğini düşünürken, geri kalan zihniyetin bu tarz dizilerden zevk aldığı ortada. Bu tespitim fazla destek bulmayacak biliyorum ama tecavüz sahnesi sevenlerde var. Ve kanal d verdiği hizmetle tecavüz severleri malzemesiz bırakmıyor.

  • Çocuklar soruyor arkadaşım!


Fatmagül'den başladık ordan devam edelim, bildiğiniz üzre çocukların cillop gibi uyanık ve ayakta olduğu bir zaman diliminde yayınlanan malum sahne çocuklarda haklı bir merak uyandırıyor. Özellikle her şeyi öğrenmek isteyen bilgiye aç çocuklar o sahneleri gördüğü takdirde etrafındakilere "bunlar ne yapıyor?" sorusunu sorabilir. Şimdi eş dost ne desin geçiştirmek için bir şeyler uyduracak. Daha sonra çocuk bundan etkilenip o geçiştirilen şeyin üstüne gidecek ve arkadaşları arasında denemeye çalışacak. Abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz ama yıllardır bunların esprisi yapılır, fıkraları vardır. Nitekim çocuk o yaşta tecavüzü öğrenmeye irdelemeye başladı. Kız ya da erkek, bu durum çocuğun gelişimini kötü etkileyecek. ya bu tarz filmlerin saatini değiştirin (tavsiye gece yarısı sonrası) ya da şu sahneleri biraz daha üstü kapalı(anlaşılmaz) çekin Sayın kanal d dizi sektörü!

  • internette yayınlasam sansürlenir


Yine konuyu internete getirdi diyeceksiniz ama işin bu boyutu da var. Daha önceki enişte-baldız ilişkileri yayınlayan diziler ve gündemimizdeki fatmagül tecavüzü RTÜK tarafından herhangibir yaptırım almadı. Gel gör ki Türk Telekominikasyon, internette sansürlemedik site bırakmıyor. Bir çoğunun sebebi: Ensest ilişkiye eğilim kazandırma, Toplum içerisinde davranış bozuklukları falan filan. Bu durumda kanal d'de izlediğimiz diziler masum görünüyor. Biri bu tezatlığa dur desin internetteki içeriği çocuklar izleyebilir diye sansürleyen zihniyet TV'de yayınlanan içeriği neden kontrol etmiyor.

TV'de apaçık tecavüz öğretirsen toplumu şu haberlere alıştırırsın:

  1. 12 yaşındaki kıza bir yılda 60 kişi tecavüz etti.

  2. 14 yaşındaki kıza 5 kişi tecavüz etti.


Yazmam için gaza getirenler:

  1. Nihat Genç'in "Biz filmlerdeki tecavüz sahneleriyle mastürbasyon yapmış nesiliz" sözü aklıma geliyor... http://twitpic.com/2pkdmu





Verimli bir yaz

Sevgili günlük:


içinde bulunduğumuz günler kış aylarının habercisi niteliğinde bu kış aylarının en kötü yanı yazın olduğumuz kadar serbest değiliz. Birincisi okul.. okul hemen her şeye mani oluyor. Özellikle benim ki gibi günde 8 saat mesai yaptıran okullar öğrencilerin yaşam sevincini alıp götürüyor :)

Ama benim için bu kış diğer kışlardan daha farklı olacak çünkü muhteşem verimli bir yazdan çıkıyorum. Yaz boyunca neler yaptın derseniz:

  • Scomedia ekibiyle birlikte bir çok internet tabanlı iş yapıp bu yıl derslerde öğreneceğimiz diller hakkında kafamda bir alt yapı oluşturdum.

  • Bu dillerle henüz tasarım aşamasındaki projelerime yeni fikirler ekledim.

  • c# ve sql kursunu dereceyle (1.lik) bitirdim. Ve yıllardır karmaşık olduğu söylenilen sql veritabanı sistemiyle profesyonel olarak tanıştım.

  • Belgelere dayanmayan bir dizi spor aktivitesinde bulundum. Ve geçen yıl kaybettiğim six pack'ime tekrar kavuştum :)

  • Yabancı film kültürümün sıfır olduğunu farkedip, ramazan ayı boyunca bir araba dvd izledim :)

  • ihtiyarları, aşırı derece halüsinasyona mağruz bırakan bir ilaçtan dedemin mağdur olmasıyla ilgili firmaları bilgilendirerek 60 yaş üzeri insanların o hapı kullanmasının sakıncalı olduğu gerekcesiyle eczane ve hap üretiminde bulunan kuruluşlara bilgilendirme yayınlattırdım.

  • Uzun yıllar içerisinde bulunacağım bir proje olan Gerçek Sözlüğü başlattım.

  • Chip blogla başlattığım günlük sistemime Wordpress'te devam etmeye karar verdim.

  • iki yıldır bilgisayar oyunu barındırmadığım çalışma bilgisayarıma inceleme gerekçesiyle bir dizi eski oyun yükledim. Ancak oyun kodlama ya da grafiklemeyle alakalı en ufak deneyime sahip olamadım.

  • asp.NET'e merak saldım ancak, ilgili haberler dışında herhangibir şey öğrenemedim.

  • Yazın başlangıcında facebook hesabımı kapattım ve facebookla alakamı kestim.

  • Bobiler.org'da montaj çalışmaları başlatacaktım, bi türlü sıra ona gelmedi :)

  • Parola ve güvenlik sistemleriyle alakalı bir dizi araştırmada bulundum ama ilgili dergilerde yayınlattıramadım.

  • Önümüzdeki yıl piyasaya sürülmesini planladığım kitabımla alakalı herhangibir çalışmaya başlamadım.

  • Yeğenlerimle eğlenceli sportif aktiviteler yapıp onlara sporu sevdirmeye çalıştım.

  • Halâ içerisinde bulunduğumuz yaz ayları sonunda ailemizin düzenlediği doğa seyahatlerine katıldım. Seyahatleri resim,video,yazı şeklinde naklen twitter hesabımda yayınlayacaktım ama o ambiansı teknolojiyle bozmak istemedim :)


bu ve buna benzer şeylerle bir yaz tatilini sonlandırdım. Benim için gerçekten verimli oldu, önümüzdeki yaz planlarımda bu doğrultuda olacak.




Senin ağzını yüzünü twitlerim

Twitter, sosyal ağlar içerisinde ünlülerin en çok ciddiye aldığı mekan. Öyle bir mekan ki bir çok TV programında sık sık adını duyduk. Okan Bayülgen'in her hafta kurduğu masalardan en az 1-2 kişi twitter'ın "çok güzel bir yer gayet samimi" olduğunu söylüyor. Ben buna katılıyorum :) günümüzde ünlülerin birbiri hakkındaki düşüncelerini TV'den izlemek çok zor. TV herkesi iyimser, kaba saba olmayan ciddi ve tartışmalardan kaçınan biri olarak gösteriyor.

işte tam bu sırada olaya twitter müdahale ediyor. Ünlüler twitter üzerinden birbirlerini rahatlıkla eleştirebiliyorlar. Üstelik TV izleyicileri kadar geniş bir kitlenin gözü önünde

Geçtiğimiz hafta içerisinde Demet Akalın, canguroz nickli twitter kullanıcısına bildiğiniz küfretti. cangoruz nickli twitter kullanıcısı Demet Akalın'a ne tweetledi de bu kadar kızdırdı bilmiyorum.

Bu olayla alakası olmamakla birlikte, Matrax adlı radyo programının sunucusu Zeki Kayahan Coşkun, dün Demet Akalın'ın adı geçtiği bir anket hakkında "Yarışmada Demet Akalın öndeymiş.En yakın rakibi Polonya'dan.Türkiye'nin menfaati için Polonya diyorum: http://www.eurodanceweb.net/poll.htm" gibi bir yorumda bulundu. Bunun üzerine Demet Akalın, küfürsüz gayet sakin bir şekilde takipçilerine: "yyaaa takdığınız şeye bak:) kim takar zekiyi hahahah ben orda olmakla koymuşum çocuğu bşverin:)))" dedi.

Bu örnekler önümüzdeki günlerde çoğalacakmış gibi görünüyor ancak asıl anlatmak istediğim olay: Sanal alemin insanlar üzerindeki rahatlatıcı etkisi. Takipcilerin samimiyeti, olaylara alaycı yaklaşımın bolluğu ve daha bir çok sanal alem olayları ünlülerde dahil bir çok insanı o kadar rahatlatıyor ki: herkes ağızına geleni yazabiliyor.

  • Kehanet yerini buluyor


Twitter bir nevi herkesin kendi TV kanalıymış gibi. Herkes  kendi kurallarıyla bir kanal yönetiyor. Ve bunu sorgulayan bir kurumda yok. Beğenmeyen takip etmiyor ya da blockluyor. internetin bu şekilde kullanılıyor olması ne derece doğru buna ben karar veremem ama Okan Bayülgen'in "ilerde herkes kendi TV kanalını internet üzerinden yayınlıyor olacak" kehanetine inanmaya başladım.




Engellemelerdeki mantıksızlık

Malumatınız erişime engelleme konusunda sınır tanımayan bir ülkede yaşıyoruz. Peki bu engellemeler gereklimi ya da hangileri gerekli? Engellemeler yapılırken çıkarlar gözetiliyor mu?

  • Hakaret


Hakaret, ülkemiz açısından website engelleme konusunda en çok kullanılan sebeptir. Bildiğiniz üzere youtube ilk engellendiğinde sebebi: Atatürk'e doğrudan hakaret içeren videolardı.

Bu içerik doğru bir şey yansıtmadığı için kaldırıldı ama mantıksızlık vardı. Videoda yer alan hakaretlerin doğru olmadığını herkes biliyor bırakın izlesinler izleyince videoyu hazırlayanın yolundan mı gidecek herkes? ya da yönetimde böyle saçma bir korku mu var?

Sadece Atatürk değil bir çok ünlü şahsiyet bir takım sitelerin hakaret içerdiği gerekçesiyle  kapatılmasına sebep oldu. Sizce saygı kaybetmez mi bunlar? Atatürk'ü yıllar sonra yeni nesiller kendine hakaret edildiği için sitelerin kapanmasına sebep olan teknoloji düşmanı biri olarak tanıyabilirler. Yönetim bunun peşindemi?

  • Pornografi


Pornografi içeren sitelerin kapatılması kadar mantıksız bir şey yoktur. Pornografinin yetişkin olmayan insanlara kötü etkileri olduğunu kimse yalanlayamaz ama bu durumda da mantıksızlıklar baş gösteriyor.

Çocukların pornografik resim-video-ses-yazı paylaşmasına engel olmak için site kapatılmaz. Zira o içeriklerden faydalanma hakkı olan yetişkinlerde var. Ve her yetişkin kendi çocuğunu pornografiden uzak tutmak ister bunun için bir çok ücretsiz yazılım mevcut. Bu yazılımlar kullanılarak çocukların pornografiyle internette tanışmasına engel olunabilir. Telekominikasyon, bu şekilde yetişkinleri bilgilendirmek yerine, doğrudan siteyi erişime engellemesi "bunları izleyin, bunları izlemeyin" dercesine yetişkin insanların haklarını kısıtlıyor. Üstelik bu engellemeler çocukları pornografiden uzaklaştırmak yerine, yasadışı işler yapmanın hafifliğini benimsetiyor.

Pornografi açısından yasaklanması normal olan içeriklerde var. Örneğin bir şahsiyetin uygunsuz görüntülerinin internette paylaşılması kişinin isteği olmadığı sürece suçtur. Bu suçun devam etmesini, görüntüleri paylaşılan şahsiyet telekominikasyon yetkililerine bildirerek önleyebilir.

Biliyorsunuz ki geçtiğimiz günlerde eski CHP genel başkanı deniz baykal'ın porno kaseti olduğu iddia edilen bir video internette paylaşıldı. Ama yetkililer videodaki şahsiyetin deniz baykal olmadığını savundu ve gerekli mercilere tastikletti. Buna rağmen videonun ilk ortaya çıktığı metacafe.com hala ülkemizden erişilmeyen siteler içerisinde.




Hangi parti kazanır?

Türkiye'de seçim lafı geçtiğinde sorulacak doğal bir sorudur. Ama bu kez referandum var ve kimse oy pusulasında desteklediği partiye oy vermeyecek.

Sonra mitingler falan başladı. Atışmalar, havuzlu villadan girdiler boy, soy, sop derken bir baktık MHP ve CHP "hayır" oyu için birlik olmuşlar iktidar(AKP) ise birkaç partiyle "evet" oyunu benimsetmeye çalışıyor. Sizde fark ettinizmi bilmiyorum ama yine herkes partisinin kararını destekleyecek ve iktidar seçimlerindeki tabloya benzer bir tablo çıkacak.

  • Kaç kişi anayasadan haberdar?


Şimdi "hayır" diyeceklerin acayip korkuları var çünkü sonucun "evet" olması büyük bir ihtimal. Ama her "hayır" ya da "evet" diyen çıkacak sonuçtan haberdar değil. Kısaca en mantıklı açıklama şu olabilir: "hayır" kabul edilirse herhangibir değişiklik olmayacak Türkiye kaldığı yerden devam edecek, "evet" kabul edildiğinde anayasamızda değişen birkaç madde yürürlüğe konulacak ve yeni uygulamalar başlayacak. Açıkcası bende anayasa değişikliği hangi maddelerde olacak "evet" denildiğinde ne gibi uygulamalar başlayacak bilmiyorum. Zaten reşit olmadığım için oy kullanamayacağım eğer kullansaydım: Sırf şu düzende birkaç çark yer değiştirsin. Şu alışılmış Türkiye'de bir şeyler değişsin diye "evet" derdim herhalde.

  • Oh be "hayır" kazandı


Merak ediyorum, "oh be hayır sayısı fazla çıktı" diyecek birileri olacak mı? :) Sonuçta oy kullanacakların %80'i evet denildiğinde değişecek maddelerden habersiz bu adamlar değişeceğini bilmediği maddeler yürürlüğe konulmadığı için bir parti düzenler mi acaba :) Bence bu kadar ciddiye alınmıyor.

  • Partiler savaşıyor


Herkes oyunu kullanıp sonucu öğrenince şu şekilde konuşmalar geçecektir:

sonuç hayır ise:



  1. "Olum yıllar sonra CHP kazandı helal olsun"

  2. "MHP ile CHP ortak oldu ikisininde yüzü güldü"

  3. "Gandi kemal yaptı yapacağını"

  4. "Adamlar sevinmeyi unutmuş yıllardır" (muhtemel manşet)

  5. "az kalsın Gül gibi Türkiye'yi değiştiriyorlardı neyseki başaramadılar"


sonuç evet ise:



  1. "O kadar adam internette "hayır hayır" diye boşuna çırpınmış."

  2. "Ak partiyi doğulu vatandaşlar kurtardı"

  3. "Hayret herkes sonucu "hayır" bekliyordu"

  4. "Ak partinin yine yüzü güldü"

  5. "AKP'de şeytan tüğü var"

  6. "CHP MHP bir oldu AKP'yi ezemedi" (muhtemel manşet)


Bu konuşmalar mutlak gibi görünüyor ama dikkatinizi biyere çekmek istiyorum: bu referandum anayasa oylaması değilde partiler arası bir oylama niteliğine büründü. Ak particiler "evet" MHP, CHP'ciler "hayır" dedi.

o kadar konuştuk meraklısına: Siyasi görüşüm "Fatih Terim siyasete el atsın"




Download ve işletim sistemi

Bildiğiniz üzere Türkiye en pahalı ve en kalitesiz internet kullanan ülkelerin başında yer alıyor. Bunun birden fazla sebepleri var ve ben gözden kaçan bir sebebini anlatmaya çalışacağım.

Download


internette dolaştığınız sürece devamlı bir şekilde download(indirme) işlemi yaparsınız. Sadece sizin farkettiğiniz mp3, video, resim gibi basit indirmelerdir. Ama bunların haricinde arka planda sürekli indirme işlemi yapan yazılımlar var. Örneğin tarayıcılarınız sizin internette gezinmenizi sağlar bir sitenin adresini yazarsınız ve o adreste bulunan siteyi size açar bunları yaparken yüklemeler/indirmeler yapmak zorundadır. Site içerisinde bulunan resimleri, yazıları anlık bir yere kaydeder. Ve bu kayıt işlemi ne kadar yavaş yürütülüyorsa o kadar beklemeniz gerekebilir. Bu internet hızıyla alakalı değildir. Doğrudan işletim sisteminden kaynaklanıyordur.

işletim sistemi ve veri depolama


işletim sistemi bilgisayarınızda bulunan bütün donanımları kullanan yazılımdır. Farenizle sağ tıkladığınızda bulunduğunuz nesnenin seçeneklerini size sunan yine işletim sistemidir. Bunların yanı sıra işletim sistemi internetten indirdikleriniz konusunda da bir engel teşkil edebilir.

Harddisk bildiğiniz üzre bilgisayarınızdaki veri depolama alanıdır. Bu alanı kullanan yazılımda işletim sistemidir. işletim sistemi verilerinizi silme, düzeltme, yenileme ya da yeniden veri ekleme gibi işlemleri yapar. Yeni bir veriyi eklemesi gerektiğinde her işletim sistemi farklı yollar dener farklı metotlar üzerinden yeni veriyi sağlam bir şekilde koruma altına almaya çalışır. Tam olarak burada işletim sisteminden kaynaklanan yavaş internet sorunu baş gösterir.

Örneğin: bir dosyayı iki kez yedekledikten sonra kayıt eden bir işletim sistemi düşünün ne kadar yavaştır dimi? ama dört kez yedekledikten sonra kayıt eden bir işletim sistemi daha yavaştır.

Yukarda internetten sürekli indirme işlemi yaptığımızdan söz etmiştim. Bu verileri tabiri caizse  ince eleyip sık dokuyan bir işletim sistemi yönetiyorsa internet hızınızın düşmesine neden olabilir. Ama ülkemizde görülen sorun tam olarak bu değildir. Daha çok crack işletim sistemi kullanmamızdan kaynaklanan bir sorunumuz var. Korsan işletim sistemi kullandığımız için bir işletim sisteminin tüm nimetlerinden faydalanamayabiliyoruz dahası herkesin formatını bozduğu bir işletim sistemi kullanıyorsak bu sorunların yerini daha farklı bilgisayarınız için ölümcül sorunlar alabilir.

Ben ülkemizdeki internet hızının düşmesinin sebeplerinden biri olarak bu korsan işletim sistemi kullanımını görüyorum. Orijinal bir XP, verileri tarayıcınızdan alıp hızlıca Hdd'nizin gerekli birimlerine iletirken Korsan bir XP, verileri tarayıcınızdan alırken ya da aldıktan sonra dolambaçlı yollara sokarak verinizin yavaş indirilmesine neden olabilir.




ihtimal mimarlığı

ihtimal TDK'ya göre "Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, olasılık" anlamlarına geliyor. Mimarlık ise "Yapıların planını yapıp bunların gerçekleşmesini sağlayanların ünvanı."

ihtimal mimarlığı isim babalığını üstlendiğim bir meslek grubu da olabilir. Bir tür ünvan ya da saygı gösterisi de. Ben bu ihtimal mimarlığı ünvanını programlama işleriyle ilgilenen insanlara (meslektaşlarıma) yakıştırıyorum :)

Şöyle düşünün; bir program kullanıyorsunuz bir not defteri olabilir. Yazılar yazıp kayıt edeceksiniz. Yazınızı yazdınız ve kaydet butonuna bastınız. Karşınıza Farklı Kaydet diyalog penceresi geldi ve sizin nereye kaydetmek istediğinizi öğrenmek istiyor. Bu pencere kendiliğinden gelmedi Programcı o not defterini tasarlarken o butona basılabileceğini düşünerek o butona o yetkiyi atadı. Yani ihtimalleri (olasılıkları) göze alıp ona göre bir şey yaptı. Daha ağır bir örnek vermek gerekirse; Yazınızı yazdınız kaydetmeden programa çıkış emri verdiniz. Karşınıza içerisinde uyarı bulunan bir kutu geldi. "Değişiklikleri kaydetmeden çıkmak istediğinize eminmisiniz?" ve uyarının altına yerleştirilmiş seçeneklerle size ne yapabileceğinizi bildirdi.

Aslında programcı böyle bir şeyin olabileceğini düşünerek olasılıkları uygulamıyor. Olasılıkları belli bir mimari düzen içerisine sokup, yeni olasılıklar üretiyor. işte bu adamlara ihtimal mimarı denir :) En azından ben şimdilik diyorum yakında diğerleride söyler. Bende ilk söyleyen bendim derim :) inanmazlarsa bu yazı şahittir bana :)

Sonuçta twit uçar blog kalır :)





hepimiz Sosyal Medyayız

Yılların gırgırıdır şu 2 yıl öncenin internet anlayışı..

Ben ve benim gibilerden aileleri internette fazla vakit geçirdiğimiz için şikayetçilerdi. Bizi asosyal varlıklar olarak nitelendirirlerdi. Sonra işin içerisine oldukça sosyal olarak bilinen genç güzel kızlarda girince işin rengi değişti. Artık asosyallik bu mecranın plakası olamazdı artık daha güzel bir isim bulunmalıydı. Yapıldı da geçen yıldan bu yana kime hizmet ettiğini bilmediğimiz Sosyal Medya adı altında hepimiz saatlerimizi harcıyoruz. iyide yapıyoruz devam edelim, bişeyler öğrenip bişeyler öğretiyoruz çevremize katkıda bulunuyoruz kültürel değişikliklerin farkına varıyoruz. Ama anlamadığım bişey var niye daha önceler bu olayın adı asosyallikti?


  • Kadınlar




Girdiği her mekanı güzelleştirdiği söylenen kadınlar. Sonunda bu mecrayıda bizim elimizden almayı başardılar. iyide yaptılar.. Tabii ki şikayetçi değiliz, farklı bakış açıları geldi bu mekana. Zaten yeni nesil kadınlarda erkeksi tavırlar içerisinde hiçte düşündüğümüz gibi internette dantelli örtülere rastlamıyoruz buda bizim gururumuz oluyor biyerde :) kadınların da değişebileceğini öğrendik, öğrettik :)


  • Bloglar




interneti internet yapan unsurlardan biridir bloglar.. Kendi kendilerine bağırıp çağırırlar birilerinin o sesi duyması için numarasını çevirmesi gereklidir. www.safagayret.tk gibi onun haricinde arama motorları bile zor bulur getirir blogları.. Bunun sebebi ise herkesin farklı bloglama şekli olduğudur. Şimdi birisi merak edip Google'da "hepimiz sosyal medyayız" anahtarını aratacakta bu yazıyı okuma fırsatı bulacak.. olmayacak işler bunlar o yüzden seviyorum blogları insanlar herhangibir beklentiye girmeden araştırarak, düşünerek yazıp çizebiliyor. Tabii ki bunu yapmayanlarda var kopyala yapıştır bloglar mesela :) bulduğu herhangibir forum capsini kendi bloğunda yayınlayan bloogerlar.. Bu kopyalamayı herkes yapar, benimde alıntı yayınlarım var ama bunu abartmamak gerek. "Blog sahibinin fikirlerini yansıttığı sürece blogdur." Safa :)


  • Sözlükler




Aslında internetin sosyal medyası sözlüklerdir enazından ben böyle düşünüyorum.. sözlükler günün, haftanın, ayın olaylarını konuşarak alaycı bir şekilde tartışmalar yapabiliyor. Tartışma dediğim karşılıklı cevaplaşma değil zaten bu sözlük formatına aykırı.. tartışmayı şu şekilde yürütüyorlar: açılan konu başlığı mesela şu insanoğlu gerçekten aya ayak bastı mı sorunsalı insanlar başlık altında kendi fikirlerini ya da kendi bulduğu beyanatları yayınlıyorlar. Haklı bulanda oluyor haksız bulanda, küfreden de var şükreden de :) aslında bu adamlar gündemi değiştiriyor. Kimisi lafla tekmelemeye çalışsada inci sözlük bile okurları sayesinde ayakta kalıyor. Ben bu duruma karşı değilim. herkes bir sözlük açar kendi farkıyla sözlük furyasına katılmaya çalışır bu güzel bir durum Sosyal Medya adına.. ayrıca Gerçek Sözlük adlı sözlükte bende yazarım :) o kadar şey söyledik adı geçmese ayıp olurdu :)

Nitekim internet medyadır. Hemde Sosyal Medya :) bunu başlatan kadınlarmış gibi görünse de ayakta tutan erkeklerdir.

bu yazımı şu tweetten etkilenerek yazdım ama yazarken konudan saptığım söylenilebilir. :)




Gerçek sözlük

izninizle 2010 yılını internete sözlük yılı olarak ilan etmek istiyorum.. Bu yıl açılan sözlük sayısının haddi hesabı yok :) Birbirinden farklı, ap-ayrı sözlüklerde kuruldu birebir aynı sözlüklerde. Amaç sadece biraz iyi vakit geçirmek gibi görünüyor..

Son olarak bu sözlük furyasına Gerçek Sözlük katıldı. Temennileri rahat, hoş bir ortam oluşturmak olan bu sözlük yıllardır bildiğimiz sözlüklerden farklı bir alt yapı kullanmıyor. Şuan için yazar alımlarına devam eden sözlüğün bende geleceğini görür gibiyim.. 2-3 büyük sözlük arasına ilişmesi zor olmayacakmış gibi görünüyor.

Birazda yazarlar ":)" gibi smiley işaretleri kullanmadan ve "gelmkte" gibi kısaltmalar yapmadan entry girmeye gayret gösterirlerse güzel bir mekan olacak bu gerçek sözlük.




Twitsözlük mü?

Sözlükler arasına yeni bir soluk ekleniyor adındanda anlaşılacağı üzre, bu sözlük twitter'la ilişkilendirilmiş bişey.

Aslında diğer sözlüklerden farkıda tam olarak bu: açılan başlıklar.. varolan başlıklara girilen entryler Twitter sayfanızda da yayınlanıyor ve sizin ilgilendiğiniz başlıkla ilgilenen twitter arkadaşlarınızda bu sayede başlık altına entry girebiliyor..

Bu şekilde sözlük kendi reklamını güzelce yapıyor. Bu durumdan hoşnut olmayanlarda var hoşnut olanlarda

Benim önerim: entry girilirken aşağıda onay kutusu(checkbox) yer alsın kutuya √ işareti bırakıldığında yazarın twitter sayfasında da yayınlansın. aksi durumda herhangibir reklam durumu olmasın..

Büyük ihtimal bu öneri dikkate alınacaktır.

Bu ve bu tarz önerilerin yanı sıra ısrarla bkz olayınında eklenmesini isteyen sözlük yazarları emellerine ulaşacak gibi görünüyor..

Not: tutar bu sözlük

http://twitturk.com/themes/default/images/twitsozluk.png




televizyon ve yeni nesil

Özellikle çocukların televizyondan ne kadar kötü etkilendiğini gazetelerden, tv programlarından ya da konferanslardan duyuyoruz..

Bana soracak olursanız tv sektöründe cocukları en çok etkide bırakan programlar, Dizi ve yabancı sinemalar açıklayabilirim.

Dizileri tüm aile büyük heyecanla bekleyip, reklamları dahi kaçırmadan izliyor. Ve dizinin konusuna göre ağlıyor gülüyor... Yani ciddiye alıyor bunu gören ailenin küçük(ilkokul) bireyleri  içten içe dizi karekterlerini örnek almayabaşlıyor. Şuana kadar tehlikeli bir sonuc çıkaramadım ama çocuğun örnek aldığı dizi karekterlerinin hırsız, tecavüzcü, mahkum, maganda hatta vatan haini olduğunu düşünün?

Çocuğunuz arkadaşları arasında hırsızlığın ya da tecavüzün detaylarını ve (yanlış) sonuclarını konuşuyor olabilir.

Bazen ders vermeye çalışan tv programları bile küçük beyinlerin yanlış anlamasına sebep olabilir. Bunun en büyük sebebide ailenin ilgiyle o anki programı izliyor olması.

Bir araştırmada henüz konuşmayı dahi beceremeyen bebeklerin çevresindeki gelişmelerden etkilendiği gibi tv'de olup bitenlerden de etkilendiğini duymuştum.




Oyun için eski PC

Bilgisayar oyunlarının RAM ve Ekran kartındaki taşıdığı bellek alanı gün geçtikçe artıyor. Artık oyuncular PC alırken daha iyi RAM ve Ekran kartına ihtiyaç duyuyor.  Ama bu soruna dur diyebilecek bir sistem geliştirildi.

Microsoft'un üzerinde uzun süredir çalıştırdığı cloud projesi oyun için yeni bilgisayar parçaları alma ihtiyacına son verebilir. Oyunları internet üzerinden oynatmayı amaçlayan bu proje gerçekten internet tarihine altın harflerle yazılacak. Oyuncular güçlü serverlara bağlanarak oyunu bilgisayarın parçalarına hissettirmeden oynayabilecek.

Düşününce dev bir alt yapı gerektirdiği anlaşılan bu proje ilerde sadece oyunculara hizmet etmeyebilir.

Cloud sistemi büyük grafiksel çalışmaları bir birine uzak insanların internet üzerinden yapabilmesini sağlayabilir. Pc oyunları gibi grafiksel çalışmalarda RAM ve Ekran kartının belliğini zorlayabiliyor Cloud sistemine benzer bir sistem geliştirilerek bu tarz grafiksel çalışmalarında önü açılabilir.




Milli arama motorumuz

Google'ın yasaklanması sürecinden sonra herkes türk arama motorunu bekliyor. Bence beklemeyin..

millimotor.com'un kurucusu yaptığı sabit arama motoruyla durumu güldürü haline getirebildi, olayın en güzel kısmı güldürürken düşündürdü de :) arama sonuçlarılya ve bunu mu demek istediniz sorularıyla adeta geldiğimiz noktayı gözler önüne serdi. Ancak bu proje bir arama motoru gibi çalışmıyordu.

Ve sonunda hakiki bir arama motoru icad edildi. Bana soracak olursanız aramama motoruna benzemiş :) ara.com.tr 'den bahsediyorum. Aynen google gibi bir çok alt hizmetleri bulunan bu motor aşırı taklitcilik yapıyor ancak güzel bir taktik yolu izleyemiyor. Daha önceleride söylemiştim arama motoru yapmak maliyet ister. Bu maliyeti karşılayacak bir Türk göremiyorum.

ara.com.tr tamamıyla türk değil, daha doğrusu bize özgü bir proje değil. Yukarda bu motorun alt hizmetleri bulunduğundan bahsetmiştim. Bu hizmetler arasında sözlük (translate) hizmetide bulunuyor ama tahmin edersiniz ki; Google'ın APı'si kullanılarak yapılmış bir sözlük :) Yani sizin o sayfadaki aradıklarınız aslında google'da aranıp karşınıza getiriliyor. Gülünç bir durum.

Çünkü bu durum milli arama motoruna sahip olamayacağımızı gösteriyor. Zaten saçma bir şey, Ulaştırma bakanlığı ya da konuyla ilgili kuruluşlar Google ve Youtube'un yasaklarını kaldırırsa maliyet harcamadan olay çözülmüş olacak..

"araba motoru yapamamış ülkeden arama motoru bekliyoruz yanlış yapıyoruz."





Bir eğitim sistemi kuramamak

Bir halkın eğitim sistemi içerisindeki konumu, o halkın Dünya içerisindeki konumunu daima belirleyici bir rol oynamakta. Bu nedenle Dünya ülkelerinin gelişmişlik düzeylerinin belirleyicisi olarak istatistiklerde de sık olarak eğitime ayrılan bütçe ve izlenen eğitim politikaları kendisine yer bulmakta.

Bütçe, istatistiklere bakılarak rahat olarak yorumlanabilecek bir konu ancak, madem politikalardan bahsettik, biraz kendi yurdumuza dönüp de içinde durduğumuz eğitim sistemine kenardan bir göz atalım.
“…liseler artık sadece bilim üretme yeri değil, aksine her şeyden önce yüce ve asil eğitimin gerçek mabetleri olmalıydı.. “

Friedrich Nietszche

ilk olarak bahsetmek gerekirse, sadece zeka düzeyi esas alınarak düzenlenmiş bir eğitim politikası ve eğitim anlayışının empoze edildiği, kesinlikle eşitlikçi olmayan bir yönlendirme içerisinde olduğumuz açık ve net. Herkesin eğitim görmeye hakkı ve isterse bunun için çabalama özgürlüğü var, bu eşitliktir diyecek arkadaşlarımız elbette var. Ancak gözden kaçan bir nokta var ki, eğitimin halkın ve devletin temel direği olduğunu kabul eder bir noktada durduğumuzda, devletin eğitimi halka yayma görevini terkederek sadece seçici bir kurum olarak davranması affedilir gibi değildir.

Kendi ayakları üzerinde sağlam bir şekilde durmak isteyen bir devletin, eğitilmiş olmayı seçme eşitliğinden ve özgürlüğünden ziyade, eğitimin kendisini tüm halka yayma ve eğitime zorlama gibi bir görevi olması gerekir.

Elbette bunu doğuştan gelen bir nitelik olan zeka ve bir kişilik özelliği olan çalışkanlık düzeyi üzerinden gerçekleştirmek, bu eğitimi yayma misyonu ile son derecede çelişmektedir. Eğitim, sadece zeki ve çalışkan insanların değil, her biri kendi içerisinde başka bir dünya ve çok çeşitli kişisel nitelikleri içeren tüm bireylerin sahip olması “mecburi” olan bir özelliktir.

Gerekli düzenleme ve rehberlik çalışmalarının, bir çocuk doğduğu andan itibaren titizlikle sürdürülmesi ve eğitim sürecinin ne ailelelere ne de kişilerin kendilerine bırakılmayacak kadar önemli olduğu bir kez daha ilgili makamlarca dikkate alınmalıdır. Eğitim sadece akademik unvanlar adına yapılan etkinliklerden çıkarılarak ve her eğitim düzeyi mevcut ekonomik ve siyasi sisteme katkı getirecek şekilde tekrar düzenlenmelidir. Toplumsal refahı göz ardı ederek kişisel refahın öne çıkarıldığı bir eğitim sisteminin sonuçlarını zaten beyin göçü fırtınası ile farkedebiliyoruz.

Gerçi zeka ve çalışkanlık üzerinden yürütülen eğitim çalışmalarının da hakkını verdiğimiz muallak. Sürekli olarak değiştirilen sınav ve seçim sistemleri ile mevcut potansiyelimizin bir kısmının sürekli olarak erimesine ve sistem dışına itilmesine göz yumduğumuz sürece, refahımızı oluşturacak elementleri sürekli olarak hayatın da dışına atmaya devam edeceğiz.

Bir refah toplumu olabilmenin yolu, kültür, eğitim ve bunun getirisi olan çevremizi algılama ve değerlendirme yeteneğinin doğru kullanılmasından geçmektedir. Biz bu treni bir kez daha kaçırmanın eşiğindeyiz ve bu sefer, Dünya çok hızlı dönüyor.

Olduğu gibi alıntıdır: Yiğit Ekim Demir | afer.in




Google TV geliyor..

Google, Pc kullanıcılarına pek çok hizmette sunuyor..  Mailler, Haritalar, Bloglar ve daha bir çok şey.. Google bütün bunların üzerine artık TV kullanıcılarınada hizmet sunacak.. Sunacağı hizmet ise PC hizmetine benzer bir hizmet ancak, PC hizmetini TV'den alacaksınız..

Sony ve LG gibi büyük TV üretici firmalarla çalışmayı başlatan Google, TV sektöründe de başarılı bir rota çizecek gibi görünüyor. TV aracılığıyla internette sörf yaptırmayıda amaçlayan bu projenin çıkış tarihi  Amerika'da sonbahar olarak hedefliyor.. Türkiye'ye ne zaman uğrar sorusunun cevabı ise meçhul..

Google TV hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.




Medya düşmanı sözlük

Tahmin edeceğiniz gibi inci sözlükten bahsedeceğim.. Adamlar ilk çıktığında aslında bir radyoydu bunu kendileride hatırlamak istemiyor olacaklar ki; Unutturdular. inci radyo adlı bir internet radyosunda ortaya çıkan inciciler, daha sonra bir çok aşırı kimlik sorgulaması yapmayan (ücretsiz) platformlara yayıldılar. Ve en sonunda sozlukspot.com 'un sunduğu bedava sözlük hizmetini keşfedip ekşi sözlük formatına hiç uymayan bir sözlük ortaya çıkardılar..

Gün geldi devran döndü incicilerin sayısı git gide arttı peki bu adamlar gündeme nasıl oturdular?

Gündem Türkiye gibi bir ülkede Medya aracılığıyla belirlenir. Bunu farkeden inciciler medyanın demir taşı olan radyolar öncelikte olmak üzere birçok yayın organlarına sözde saldırı düzenliyorlar. Sloganları ve büsbütün kendileri küfür içeren bu saldırılar, saldırılan programa konuk olunarak düzenleniliyor. Tarihin Arka Odası, Teke Tek gibi TV programlarına sıklıkla saldıran sözlük üyeleri en son dün gece Okan Bayülgen'in sunduğu Disko Kralı adlı programa saldırdılar.

  • Saldırının gelişmesi;


iki hanım kız 15-20 dakikalık arayla programa telefon aracılığıyla sahte isim vererek bağlanıp sıklıkla dede ve inci kelimelerini sarf ettiler ikinci sözlük üyesi Okan Bayülgen için dizayn edilmiş bir sitenin adını zikr edip selam yolladı ve saldırı böyle son buldu.

  • Başarısızda oldular;


inci sözlük geçen haftalarda Serdar Gökalp'in facebook sayfasına saldırdı sayfa yöneticileri tarafından olaya erken müdaheleyle bastırılan saldırının üzerine, Sözlükçüler canlı yayına mesaj göndererek saldırıda bulundular ancak; başarılı radyocu olayı dinleyicilerine belirtmeden örtbas etmeyi başardı.

inci Sözlüğün bundan sonraki hedefleri bilinmiyor ancak bu dönemde piyasada kalmayı başaracakları ortada.

Yaptıklarının ahlaki açıdan doğruluğunuda buyrun siz eleştirin.




E-postalarınızı yönetin

internet sistemi geliştikce ziyaret ettiğiniz site sayısıyla birlikte, hizmet aldığınız uygulama sayısıda arttı..

bu siteler ve uygulamalardan sürekli haber alıp olan bitenleri bilmeniz gerekmektedir. Değişen kurallar, yeni gelişmeler ve sizin haklarınız gibi birçok olaydan haberdar olabilmek için e-posta yolunu kullanıyorsanız e-postalarınızı düzenlemelisiniz.

E-posta servisleri içerisinde en yaygın olan Hotmail üzerinden devam edelim:

Gelen kutusu sizin anasayfanızdır gelen e-postalar eğer herhangibir ayar yapmadıysanız direkt gelen kutusuna atılır.

Gereksiz adlı kutu ise spam (istem dışı) gönderilerin atıldığı bi nevi çöp kutusudur ancak, bazen hotmail'le tam ilişkilendirelemiş gerekli postalarda bu kutuya gönderilebilir.

Taslaklar kutusuna yazdığınız gönderileri kaydedebilirsiniz. Ayrıca yazı yazarken olası bağlantı kopmaları ya da elektrik kesilmelerinde yazınızın havaya uçmaması için belirli aralıklarla buraya kaydedilir. Son olarak Gönderilmiş adlı kutu içerisine, karşı tarafa gönderdiğiniz e-postaların bir kopyasının atıldığını belirteyim..

  • Gelen gönderileri otomatik düzenleyin


aşağıdaki işlemin sonucunda gelen e-postalarınız oluşturduğunuz kutulara otomatikmen sıralanacaktır.

Diğer seçeneklere tıkladıktan sonra açılan sayfadan E-postayı klasörlerde otomatik olarak sıralayın adlı seçeneği bulun.

tekrar açılan sayfada yeni filtre ekleyin ve gerekli alanları dolduralım

Yaptığımız işlem şuna işaret ediyor: Gönderici adın'da "www.safagayret.tk" kelimesi geçen bütün e-postalar SafaDAN adlı yeni oluşturduğumuz kutuya gönderilecek.

Ayrıca yukarıdaki sayfada gönderen adı yerine gönderici adresi, konu gibi farklı seçeneklerde mevcut.

Bu şekilde ayarladığınız bir posta kutusunda, gelen gönderilerin birbirine girme ihtimali daha düşüktür. Artık sürekli posta aldığımız hizmetlerin gönderileri farklı kutularda toplanacak ve gelen kutunuzu işgal etmeyecek..




Sansüre karşı yürüyüş

http://www.sansurekarsiyuruyus.com/logo.jpg

internette sansüre karşı çıkan birçok platform kuruldu.. Bu platformda diğerlerine benziyor ancak bu işin içinde gerçek bir yürüyüş var bu yürüyüşte büyük kitleler yer alırsa başarılı olmak kaçınılmaz gibi görünüyor..


Benim gibi blog yazarlarınında bu protestoya destek vermesini istiyorum..

"Kötü giden bişeyleri değiştirmek kadere karşı çıkmak değildir."


ınternet’te uygulanan sansürü protesto etmek için yürüyüş düzenliyoruz.

Bu yürüyüşü organize edecek, bu konuda tecrube sahibi, gönüllü kişiler / kurumlar / dernekler arıyoruz.

Aşağıda adı geçen siteler de bu yürüyüşe hem tanıtım hem de katılım konusunda destek vermeye söz veriyorlar.

Biz bunu organize ederiz, ya da organizasyona yardım ederiz diyorsanız bize mail atın: sansurekarsiyuruyus@gmail.com

Yürüyüşün yeri: henüz bilinmiyor

Yürüyüşün tarihi: henüz bilinmiyor


Yürüyüşe destek verecek siteler:

ankara.net

bildirgec.org

bobiler.org

hafif.org

istanbul.net

itusozluk.com

izmir.net

sozluk.sourtimes.org

uzman.tv

zaytung.com






Erişilmeyen hizmetlere erişin

Google'ın translate ve erişilmeyen diğer hizmetlerine erişmek için adımları takip etmeniz yeterli

Uyarı: Bu tür sistem değişiklikleri fazla önerilmez bu yüzden bir sorun yaşadığınızda varsayılan ayarlara dönebilmek için şuan kullandığınız hosts dosyasını yedeklemeyi unutmayın..

  1. Buraya tıklayıp indirdiğiniz Hosts dosyasını masaüstüne çıkarın..

  2. Sonra C:\WıNDOWS\system32\drivers\etc dizini içerisindeki hosts dosyasını biryerlere yedekleyin..

  3. Son olarakta masaüstüne attığımız hosts dosyasını C:\WıNDOWS\system32\drivers\etc dizini içerisine atın..


Tarayıcınızı kapatıp tekrar açtıktan sonra tıpkı eskisi gibi Google'ın bütün hizmetlerine erişebileceksiniz.




"Biz bozmadık youtube bozdu"



Google'nin bazı hizmetlerine erişim engellendi ancak bunları gerçekleştiren ne ankara sulh ceza mahkemesi nede başka bir mahkeme..

Olay şu şekilde gerçekleşmiş;
Türktelekominikasyon'un youtube'deki sansür güncellemeleri sırasında ıP yenilikleri Google'ın bazı hizmetlerindeki alan adlarıyla çakıştı ve otomatikmen google'ın bazı hizmetlerine erişim engellendi. Yetkililerin açıklamalarına göre sorumluluk google yetkililerine aitmiş.. Zira bu ıP değişikliğini google yetkililerini isteyerek yapmışlar.. Türktelekominikasyon yetkilileri bu erişim sorununu google'ın çözmesi gerektiğini belirtti.

Bütün bunların üzerine hala google'dan ses seda çıkmadı..

Bu olaylar ve açıklamalar gerçekleşirken halkta isyan etti.. internetten biraz da abartılı bir şekilde haberleşen insanlar: Google'ın önemli bir internet kaynağı olduğunu Türkiye'nin google'a muhtaç olduğunu savundu.

Sayın Cumhurbaşkanımız bu olaylar karşısında sessiz kalmadı.

  1. Türkiye dünya ile bütünleşmiş bir ülke. Bu tür yasaklar dünyayla bütünleşmeyi engeller.

  2. Üniversitelerin de bilime erişimi bu yollarla olacak. Bu tür yasakları sakıncalı görüyorum.

  3. Youtube ve Google’a Erişim Sorunu hakkında “Yasal Problemleri Aşmalıyız”





Noldu Google'a?

Bir kaçgündür forum sitelerinin başlıca problemleri arasında Google'ın bazı hizmetlerinin çalışmadığı tartışılıyor bu hizmetlerin başında Translate Google yer alıyor ancak diğer gözden kaçan hizmetler var..

Sorun tam anlamıyla bölgesel, çünkü proxy'yi gizleyerek Translate ve benzeri hizmetlerin düzgün bir şekilde çalıştığını farkettim.. Sizde www.proxygizlen.com gibi proxy gizleyici (tunnel) sitelerden yararlanarak test edebilirsiniz.

Bağlanamama sorununu youtube'nin ülkemizde kapalı olmasına benzetebilirsiniz zira youtube  kapalı değil, bölgesel bir sorun muamelesi görüyor :)

  • Peki çalışmadığı gözden kaçan google'nin diğer hizmetleri neler?



  1. Google Analytics (görevini yavaş yapmaya başladı)

  2. Google Clients (görevini yavaş yapmaya başladı)

  3. Google Ssl (görevini yavaş yapmaya başladı)


Bende dahil google translate harici hiçbir aracın yavaşlamasından etkilenmeyenler buradan google translate'i indirip desktop tabanlı kullanabilirler..




Bazı sitelerdeki fazla yük

internette aktif olarak geziniyorsunuz, o linkten bu linke internetin altını üstüne getiriyorsunuz..

Yıllardır bunları yaparken bilgisayarınız donanımsal bir sıkıntı yaşatmıyordu.

Geçtiğimiz aylardan bu yana internet reklamcılığında aşırı bir yük gözlemledim. Web site içerisinde flash tabanlı reklamlar bazen aşırı yük katarak tarayıcınızı zor duruma düşürebiliyor. Aslında bir flash döküman bilgisayarınızı fazla yormaz ancak; siteler içerisinde gezinirken, reklam tarayıcınızla birlikte ekran kartınızı ve raminizi anlık ataklarla kasar ve tarayıcınız (Yanıt Vermiyor) moduna geçebilir bu durum bilgisayarınızın ekran kartı ve ramine bağlıdır. Kimi bilgisayarlarda ise sadece anlık takılmalar yaşanır. Kimileri ise hissetmez..

Bu durum bilgisayar oyunları için bilgisayar değiştirmeye benzeriyor, artık internette gezinirkende donanımlarınızın güncel olması gerekecek..

  • Ne tür siteler aşırı yüklü reklam kullanıyor?


Öncelikle forum siteleri bu tarz geniş çaplı reklamlar sergiliyor daha sonra dergi, gazete ve haber siteleri forum sitelerinin peşlerinden gidiyor.

Aşırı yükten dolayı kasma sıkıntısı en çok Safari'de yaşanıyor daha sonra Mozilla Firefox, internet Explorer ve Google Chrome sıralamada yerlerini alıyorlar.




Eğitirken eğitimsizlik

Bir ülkede belli bir süre altın çıkmaz ise; o ülke çöküşe gider.. Bir ülkede belli bir müddet gümüş çıkmaz ise: o ülke çöküşe gider..

Bu maddeleri say say bitmez ülkelerin yıkılması çok kolaydır. Gördüğünüz gibi ülkeler için madenler ne kadar değerli ama konumuz maden ya da ham madde değil. Konumuz eğitim

bana göre; bir ülkede 2 yıl öğrenci yetişmezse o ülke çöker..

Dünyayı iş adamları paralarıyla, öğrenciler fikirleriyle yönetir.. Burada bir siyaset yoktur öğrenci fikir üretir iş adamları destek çıkar.. Bu bir düzendir ancak artık öğrenciler fikir üretmek değil basit bir işi bile yapamıyor.. Eğitilirken salaklaştırılan öğrenciler ne ülkeye nede dünyaya yarar sağlayamıyorlar.

Konuya bizi ilgilendiren Türk eğitim sistemini eleştirerek devam edeceğim.. Türkiye'deki eğitim sistemi ve sınavlar..

ilköğretim hayatı kuytu köşe şehirlerde "lay lay lom" şeklinde bitiveriyor. Burada okuyan öğrenciler kendilerine bir katkı sağlayamıyor + gün geçtikce nesiller okuldan soğuyor. Ben küçüklüğümde okula gitmez iken yaşımın 7. yaş günümü iple çekerdim. Okulu aşırı severdim, ben ve benden öncekiler şu dönemdeki öğrencilerin okulu sevmemesine anlam veremiyor. Yer yer öğrencilerimize gerizekalı muamelesi yapıyorlar..

  • Düşünün..


Sistemimiz darma dağınık MEB öğrencilerin işlediği derslerin içeriğini tartışmaktan ziyade, öğretmen atamalarındaki torpil ve benzeri kayırmaları önlemeye çalışıyor. Buradan anlaşılıyorki öğretmen adaylarında da bir bencillik var.. Peki neden böyle oluyor?

  • Diğer ülkelerle bizim aramızdaki fark?


Türkiyede ders olarak branşlaşma yok.. bir öğrenci yetişirken, hem fizik mühendisliği hem şairliği hem makina mühendisliğini hemde yazılım mimarlığını öğrenmek bilmek ve sınavlarda çözmek zorunda.. Sizcede bu sistem gerizekalıca değil mi? türkiyede eğitim işte bunlardan ibaret.

  • Düz liselerle Meslek liseleri arasındaki fark?


Düz liselerde branşlaşma meslek liselerine göre daha iyi işliyor. hepi topu 3 alan var Sözel, Sayısal, Eşit Ağırlık bana göre hala saçma şeyler öğretiliyor mesela Sayısal öğrenciye beden dersi zorunluluğu gibi.

Peki meslek liseleri ne yapıyor?
şuanki ticaret meslek liseleri türkiyenin yegane teknoloji ve bilişim insanlarını yetiştiriyor.. bu ciddiyetin ne kadar farkında bu MEB ve ne kadar doğru bir politika izliyor..

Ticaret Meslek lisesi öğrencileri alan dağılımı yaparken bilişim teknolojiler, muhesebe finansman, pazarlama ve perakende ve büro yönetimi & sekreterlik alanlarından birini seçiyor..

Teknolojiden devam edelim.. varsayalım bilişim teknolojilerini seçtik ve puan seviyemize göre eğitim yılına başladık, haftada işlediğimiz ders sayısı 20 ya da üzeri günlük ders toplam ders sayısı 8 buda demek oluyorki bir öğrenci 8 saat okulda barınıyor. Peki bu kadar sıkı bir eğitim içerisinde ne öğreniyor gençlerimiz?

Müzik, Teknik resim, Mesleki Gelişim, Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik, Geometri, Bilişim Teknolojileri Temelleri, Tarih, Din kültürü, Elektronik, Edebiyat, (yabancı dil) ingilizce, Dil ve anlatım, Paket programlama ve meşhur Coğrafya

17 tane ders sayabildim. Şimdi eleyelim ve TEKNOLOJi'yi öğretmemiz için gerekli dersleri bulalım.

Müzik; ÇÖPE
Teknik resim; (Mühendislik çizimleri yapılan bir ders) GEREKLi
Mesleki Gelişim; (Meslek hayatı hakkında bilgiler veren bir ders) GEREKLi
Fizik;(içeriği inanılmaz berbat ve saçma sapan şeyler öğreten bir ders) ÇÖPE
Kimya;(içeriği inanılmaz berbat ve geleceğe hiç katkısı olmayan bir ders) ÇÖPE
Biyoloji;(Teknoloji öğrencileri için aşırı gereksiz bir ders) ÇÖPE
Matematik;(Ders gerekli içeriği bakımından en gereksiz ders!) ÇÖPE
Geometri;(Mantığı öğretmek üzerine yol izleyen bir ders) GEREKLi
Bilişim teknolojileri temelleri; GEREKLi
Tarih; ÇÖPE
Din kültürü; (şu dönemde en gerekli ders) GEREKLi
Elektronik;(isim bakımından gerekli içeriği bakımından gerizekalı bir ders) ÇÖPE
Edebiyat; (Bilişim insanından şair olmaz) ÇÖPE
ingilizce; (Ders içeriği biraz düzenlenmeli!) GEREKLi
Dil ve anlatım; GEREKLi
Paket programlama; GEREKLi
Coğrafya; ÇÖPE

Siz zahmet etmeyin ben söylerim 8 tane GEREKLi ders var.. Üstelik bu gerekli derslerde içeriği düzenlendiğinde gerekli olacaktır.

  • Neden böyle yapılıyor?


Birileri sanki türklerin bilim konusunda gelişmesini istemiyor.. ya da ben abartıyorum. Sorarım size bu kadar ders gören bir meslek öğrencisi ÖSS'de ne çözmek zorunda?

MATEMATiK, Kimya, biyoloji, fizik vb saçma dersler..

Şimdi içinizden 'ee ÖSS'i kazanamadık' diyenler olacaktır.. cevabım; "ÖSS'yide meslek lisesi ve bilişim öğrencilerine farklı hazırlamalılar 4 yıl boyunca bilgisayar içinde yoğurulan öğrencilerin ÖSS'de bilgisayarla ilgili soruyla karşılaşmadığını biliyormuydunuz?

Bunun üzerine içinizden ÖSS kalktı YGS, TGS, SGS ya da FGS oldu diyenlerde çıkacaktır. cevabım; "isim farklıda olsa içerik aynı, o sınav akıllıları eleme sınavıdır.

  • Akıllıları eleme sınavımı?


Şimdi sınavı geçmek için akıl seviyelerine hayran kaldığımız çin ya da japonların dahi çözemediği matematik, fizik, kimya  ve biyoloji  problemlerini çözdükten sonra şair ve ekonomist ruhunuzla sınavdaki Türkçe ve Sosyal bilimlerinden de başarılı olmalısınız..

Bana sorarsanız bunları yaparak sınavları geçen öğrenciler salaklaşıyor.. Öğrenciler üzerine alınmasın MEB'in hazırladığı müfredat ve eğitim sistemini eleştiriyorum ben..

"Türkler güçlüdür sözünün yanına ZEKiDiR sözünü haketmek için EĞiTiME verdiğimiz önemi artırmalıyız. DERS SAYıSıNı ya da MATEMATiK problemlerini değil!"

Biraz araştırın sınava giren öğrencilerle yaşıt çinliler matematikte ne kadar ilerde? ya da israil ya da diğer ülkeler.. Bizim insanlarımız 30 yaşına kadar saçma sapan problem ve akıl almaz zorlukların üstesinden geliyor. Ama bi adım ilerlediğimizi kimse söyleyemiyor..

  • Neden benim kadar eleştiren yok şu eğitim sistemini?


Bilen yokki MEB bakanları bile öğrencilerimizin nasıl ders içeriği gördüğünü bilmiyor Sistem sürekli değişiyor. Ve en önemlisi öğrenciler çekiniyor..

Öğrenciler kendilerini gerizekalı sanmasınlar diye eğitimin zorluklarını kimseye söyleyemiyor. Çünkü babası, amcası ya da dayısı ben senin yaşındayken pekiyi alırdım diyor.. Öğrenciler eski sistem matematik fizik ya da diğer zımbırtıları araştırmıyor. Şuan emekliliğe 10 yılı olan öğretmenlerimiz nasıl matematik, fizik çözerek öğretmen oldular? biraz araştırın.

Okumak her şeyi bilmek değildir. BRANŞLAŞıN uzmanlaşın..  artık TÜRKiYE'den de uzmanlar çıksın.. ilk okulda branşlaşma başlasın ve branşdışı dersler çöpe atılsın!