Mahalle maçları

Çocukluğa sporu sevdiren yegane faaliyettir.  Futbol ülkemizde spor denilince akla gelen ilk bedensel gelişim sporudur. Çocukken okuldan gelir gelmez çantayı defteri bi yere fırlatıp sokakta uzun bir adam seçme tartışmasından sonra, maça başlanılır ve her mahallede bi tane ayşe abla bulunur. Çocuklara "burada top oynamayın" diyen.

Çocukluk bu laf dinlenilir mi? :) top evlerin engin çatılarına ya da bahçelerine kaçar, izin verecek komşulardan insanlık nağmına izin isteyerek top elde edilinirken, topu kesecek komşulardan top adeta organize operasyon sessizliğinde olay yerinden uzaklaştırılır ve maça kalındığı yerden devam edilir.

Maçın kuralları oldukça esnektir ve bu kurallar genellikle taraflardan birinin çamura yatmasıyla değişir. 5 dakika önceki taç çizgisi yerini metrelerce uzağa bırakabilir. Hatta goller "gol değil olum" denilerek bastırılmaya çalışılır. Ama gol yiyen taraftan birinin "yok aslında goldü" gibi cümleler kurmasıyla golcü takım "Adamın gol diyor" diye malup takıma baskılar uygulamaya başlar. Maç içerisindeki masum hilelerle son sürat devam eder taki; top kesilene kadar :)

Aslında büyüdükce eğlenceli şeylerden uzaklaştığımızı unutuyoruz.

unutulmaz mahalle maçı sözlerini yorum olarak ekleyin :) (adamın devam etti olum)




Suç işleyip, serbest kalmak

Aklım almıyor arkadaş! adamın suçu; masum bir vatandaşı 6 yerinden bıçaklamak,  çektiği ceza; 1 hafta nezarethane... Yakında suç işleyenlere ödül verilecek galiba. Türkiye bu duruma doğru sürükleniyor. Aslında bu bıçaklayanlara değil şu olaya kafam bozuldu. Bu nasıl bir türklük nasıl bir müslümanlıktır. Artık nasıl yetiştiriliyor çocuklar, nasıl terbiye alıyorlar dedirten bu haberi, bugün okumamızın tek sebebi, bilinçsiz televizyonlaşma. Bana kalırsa silahlanmadan bile kötü bir şey bu televizyon. Özellikle yeni nesil eski kitaplardan uyarlanarak yapılan diziler adeta tecavüz ve ahlak dışı ilişkilere kışkırtıyor çocukları artık çocukların kafasında şöyle bir şey oluşuyor, "ulan bunlar televizyonda yapıyor biz yapsak kime ne" aslında tam olarak buda değil bilinç altlarına "aslında bu şekildede hayatıma devam edebilirim" düşünceleri yerleşiyor. Ve bu düşüncelerin gerçekleşmesine sebebiyet veren tek şey, ceza oranlarının az olması. Gelin yazının bundan sonrasına soru/cevap şeklinde devam edelim.

  • sen olsan ne ceza verirdin bu çocuklara safa?


safa; idam! akşam 22:00'da bütün tv kanallarında ortak yayın şeklinde yayınlanan bir idam töreninde o sekiz çocuğu idam cezasına çarptırırdım.

  • bunun neye faydası olacak ölen öldü..


safa; bunun faydası çok büyük, birdaha bu ya da buna benzer haberler okumayacağız. Nitekim ne olacak bu çocuklara en fazla 2 hafta nezarethane karınları doyacak 2 hafta sonra sokağa kavuşacaklar. Kim verecek bunların cezasını? Halk mı hayır! halkın çocukları görme yetkisi bile yok. Yani dışardada cezasız kalacaklar... ve unutmayın ki  "Bir suçluya gereken cezayı vermezsen, suçlu caniye dönüşür."

Bu ve benzeri suçların artmasını tek bir şeye bağlıyorum caydırıcı cezalar yok! herkes suçlu potansiyelinde, herkes birilerine tecavüz edebilir herkes birilerini öldürebilir. Çünkü biliyorlar ki, onları hiç bir güç içerde tutamaz.

Televizyonculuğa gelince;

Bu tecavüz haberi tek değildi, bir günde türkiyede binlerce tecavüz oluyor bunu ise televizyonculuğumuza bağlıyorum. Geçenlerde Flash TV'den alınmış 5 dakikalık bir videoyu internette izleyince şok oldum. Videoda kadın stüdyoda adam telefonla canlı yayına bağlanıyor spiker; "Efendim baldızınızla birlikte oldunuzmu?" diyor adam ise; "Evet" cevabını vermekten çekinmiyor. Alın işte dizilerin bizlere etkileri... videonun ilerisinde; adam diğer küçük baldızıyla da birlikte olduğunu itiraf ediyor. Bana bu sahne tanıdık geldi, yaprak dökümümüydü o? yoksa.. ömre bedel? ya da aşk-ı memnu oda değilse unutulmazdır artık. Hangi dizi olduğunun önemi varmı?

Bana kalırsa yukarda geçen dizi ya da kitapları yazan insanlar normal psikolojiye sahip olmayan insanlar. Neşat Nuri Gültekin'den tutun geri kalanına hiç biri yazarlık sıfatını benimseyememiş ve o ismi haketmeyen insanlardır. En başta bu olaylara sebebiyet verdiği için!

Böyle nesilleri yetiştiren bizleri ALLAH affetsin!




Google sansürcü devletleri bildirdi.

Google, devletlerin sansür isteğinden bunalınca artık sansür ya da bilgi isteğinde bulunan ülkeleri afişe edeceğini bildirdi.

Google'a sansür ve bilgi istekleri için başvuran ülkeler harita üzerinde afişe edilirken bu haritanın 2009 yılının 2. yarısını ele aldığınıda bildirdi.

yeri gelmişken; Safa, internette sansüre hayır protestosuna tam destek vermektedir.




Nedir bu bağlantı sıfırlandı?

Bu hatanın başlıca sebebi DNS sorunudur. Türkiyede adsl internet kullanıyorsanız, kullanıyorsunuz anlamına gelmez, aslında kullanmaya çalışıyorsunuzdur.

  • Bu hatayı düzeltelim;


Hatanın sebebi ping işlerini üstlenen dns hizmetinizin görevini düzgün yapmamasıdır. Bu durumdan kurtulmak için yeni bir DNS'ye geçiş yapmalısınız ve size en uygun DNS'i bulana dek denemelisiniz.

  • Bu hatanın görüldüğü yerler;


Yukarda bahsettiğim gibi DNS bağlanmaya çalıştığınız sunucuya ping isteği gönderip aranızda köprü oluşturan bir hizmettir. Bu durum sıkca ziyaret edilen sitelerde genelde rastlanılır.  Mesela kendi sitenize girmeye çalışırken "Bağlantı Sıfırlandı" sorunuyla karşılaşabilirsiniz. Bu sorunun sebebini ise; DNS şişmesine bağlıyorum.

  • Tercih edilesi DNS'ler?


Genelde yabancı dnsler hizmet konusunda başarılı adamlar bu konuda yatırım yapmaktan çekinmiyorlar.  Ayrıca bulduğunuz dnslerin güncel olduğundan emin olun. 2006-07 döneminin dnsleri size gerekli hizmeti sunamayabilir. Bu dnsleri Google gibi aramamotorlarını kullanarak bulabilirsiniz. Çok iyi hizmet veren dns bulursanız yorum olarak buraya yazınkı meraklısına fayda sağlamış olalım ;-)

ayrıca dns numarasını bulupta değiştiremeyenler Şuraya bakabilir adam tane tane anlatmış :)

bu yazının kelime dağırcığınıza kattığı ekler; "DNS şişmesi"




Reklamcılık

Günümüzde reklamcılık oldukça önemli yerlere ulaşmıştır. Bunun sebepleri gerek şirket ve firma artışları gerek, seçeneklerin artmasıdır.

Reklamcılık yapıldığı alanın adını alır ve oldukça ciddi bir iştir. Yapılan küçük bir hata firmanın adını kötüye çıkarabilir. Mesela A şirketi türklere övgü dolu bir reklam yapıp reklam filmi içerisinde Haka dansı yapan yabancılara yer verirse, bizim türkler bu adamlar bize hakaret ediyor diyip. Olayı savaş noktasına kadar taşıyabilirler haklı olarak :)

  • TV reklamcılığı;


Yukarda anlattığım yanlış anlaşılmalardan kaynaklanan firma sıkıntıları genelde TV reklamcılığında ortaya çıkıyor. TV reklamcılığı firmalar tarafından bir hedeftir. TV'de reklamı geçen firma "ben zenginim" demiş bir firma gibidir. Ama toplumlar TV reklamcılığa gereken önemi vermez ve genelde aldatıcı bulurlar. Bunun başlıca sebebi reklamın dizinin en güzel anında yayına geçmesidir. Bunlara rağmen reklamı gündemde tutan en önemli unsur müziktir.

  • Dergi ve Gazete reklamcılığı;


Göründüğünden daha çok emek harcanılan bir reklamcılık sektörüdür. Bu sektörde milyonerde olabilirsiniz, pulyonerde :) Dergi ve Gazete reklamcılığındaki tehlike yazılarınızın dikkat çekici olmamasıdır. Yazılarınızın albenili olması şarttır, bunun yanı sıra manken abiler ablalar'da olcukça dikkat çekmeyi başarıyor. Ayrıca yazıya dayalı reklamcılıkta gündem çok büyük önem taşır. Mesela "Behlül'ün arabası" başlıklı bir reklam daha çok tepki alır.

  • internet reklamcılığı;


Sanıldığından çok rabet gören bir reklam sektörüdür. internet reklamcılığını vazgeçilmez kılan en önemli unsur; Daha az denetlenmesidir. yani TV'de yayınladığınızda RTÜK tarafından tepki görülecek reklamları internette rahatlıkla yayınlayabilirsiniz. Kimse bu olmamış demez, ancak bu konuda da bir sınır vardır. Sonuçta müşteride bir denetleyicidir. internet reklamcılığında görsellik ve reklamın bulunduğu konum çok önemlidir. Bir yazı sitesindeki reklam, yazılardan bağımsız kuytu köşelerde para kazanamaz. Ayrıca reklamdaki geçişler ve yazı içeriklerinin güncel olması firma yüzünün gülmesini sağlar.

Bu yazının kelime dağırcığınıza kattığı ekler; "Pulyoner"

Reklamcılıkta duayen insanlarda vardır ellerinden bu şekilde reklamlar çıkar.




Yapay zeka

Tarihte ev işlerine yardım eden robotlar ya da sahibinin verdiği komutları yerine getiren robotlar icad edilmişti. Ancak bunlar yapay zekaya sahip olmayan makinalardır, Programlayan kişinin işlediği komutların dışında hareket edemeyen bu robotların üretilmesi oldukça maliyetli ve zahmetli bir hale gelmişti. Ancak bu robotların tehlikesi yok diyecek kadar az olduğu için bilim insanları olaya sıcak baktı ve destekledi. Gün geldi insanoğlu yapay zekaya sahip makinalar yapmak istedi.
Yapay zeka; Düşünüp, çıkarımda bulunabilen robot zekasıdır. Yani komut veren kişinin verdiği komuta göre çıkarımda bulunarak komutları yerine getiren robotlar.

Ancak bilim insanları bu duruma karşı çıktı ve insanlığın sonunu yapay zekanın getireceğini öne sürdüler, Mantıklıda aslında bu düşünceye uygun çok sayıda bilim kurgu filmleri yapılmıştı terminatör vb..

bilim adamlarına göre Yapay zekaya en yakın canlı Kedilermiş ancak bana kalırsa kaplanlar yapay zekaya daha yakın bir zekaya sahiptir. Galiba kaplanları inceleme fırsatı bulamadıkları için kedileri kahraman yaptılar :)




fizy.com

Fizy.com'un amacı müzik dinletmek, bu hizmet bir arama motoru şeklinde çalışıyor. Facebook, Youtube, Dailymotion gibi websitelerden daha önce endekslediği müzik/videoları arama kriterinize göre listeliyor. Bu bakımdan Google'dan farksız. Ayrıca üye olarak şarkı listenizi oluşturabiliyorsunuz.

Hesabınızdaki listelere profilinize özel alt sayfalardan ulaşabiliyorsunuz size kullanıcıadı.fizy.com şeklinde subdomain veriliyor. Ayrıca son dinlenen müziklere de kullanıcıadı.fizy.com/rss.xml adresinden erişebiliyorsunuz ama bu listeler pek güncel değil.



Siteye verdiğim puan 10 üzerinden 9 :D




Gelecek neslimiz yaşayacak mı?

Canınızı sıkmak istemem ama türkiye açısından yeni neslin, hiçte iç açıcı bir toplum olacağını düşünmüyorum...

  • Eğitim sistemimiz


Eğitim sistemimiz çok ağır ve branşlaştırma gibi bir kaygısı yok "Herkes hem matematikci hem fizikçi hem şair hem ekonomist hemde futbolcu olacak" eğitim sistemimizde ilköğretim bitene dek, öğrenciler herhangibir alana yönlendirilmeden bütün alanlarda eğitilerek, SBS(Seviye Belirleme Sınavı) gibi sınavlarla 4 temel alanda test ediliyor. Bu sınavlar doğrultusunda lise eğitimine geçiyorlar. Lise eğitiminde ilk yıl hazırlık bazında olduğu için tüm türkiyede aynı temel dersler veriliyor ve öğrenciler yakşalık 15-16 ders görüyorlar. Türkiyemizde eğitimde alanlara ayrılma lise 2'de belirleniyor. Düz liseler için Sözel, eşit ağırlık ve sayısal bölümler varken meslek liselerinde daha çok mesleğe yönelik dersler veriliyor.

Bu tabloda branşlandırılma güzel gibi görünüyor ancak; meslek liselerinde branşlaşan öğrenciler temel derslerden kurtulamıyor, Eğitim sistemi meslek lisesi öğrencilerinin Üniversite hedefi olsada olmasada temel derslerden koparmıyor.

Aslında mantıklı bir düşünce sonuçta gelecekte hedefler ve hayaller değişebilir. Ama meslek liselerinde 2. sınıflar en az 17 en fazla 21 adet ders görüyor e bu kadar ders gören öğrenciler bir alanda yetişebilir mi? Her alanda kendini geliştirmeye çalışıyorlar ama bir insanın gelişmesi için isteği olması lazım ve bir insanın bu kadar fazla alana aynı anda isteği olacağını sanmıyorum :)

  • iletişim


iletişim türkiyede inanılmaz bir karanlığa sürüklenmeye devam ediyor. Türkiye'de iletişim çok tuzlu buna hâla dur diyen yok. Yaşamı internete bağlı insanlar var internetten para kazanan insanlar var ve bu insanlar internetin parasını ödemek zorundalar, ödüyorlarda seslerini çıkarmadan ancak bilmiyorlarki dünyanın en yavaş en kazık hizmet veren internetlerini en tuzlu fiyatlarla kullanıyoruz. Diğer dış ülkelere nispeten çok pahalıya iletişim kuruyoruz ve internette iş yapmaya çalışıyoruz. Bu nereye kadar böyle gider bilinmez ama bu internet sunucuları, GSM operatörleri ve Ev telefon hizmetleri SÖMÜRMEKTEN uzun bir süre vazgeçmeyecek gibi görünüyor.




Meb'den üniforma anketi

Meb ilköğretim ve ortaöğretimde için bir anket başlattı anketin konusu ise; okuldaki kıyafet biçimiyle ilgili. Anketi bu adresten oylayabilirsiniz...

Bana kalırsa serbest kıyafet uygulaması doğru değil ama anketi şu tarz yapabilirlerdi; Her okul kendi bünyesinde öğrencilerin isteği doğrultusunda 3 ila 5 arası üniforma üretmeli ve bunları anket aracılığıyla oylatıp en fazla oy alan formayı müfredata geçirmelilerdi.
örneğin; Kıravatsız takım gibi anket seçenekleri öğrencilerin yüzünü güldürmeye yeterlidir bence :)