Bir gün öyle bir yazı yazacağım ki

Kimsenin okuyamayacağı kadar uzun olacak, hemen hiçkimse okumayacak ama "adam yazmış" diye iç geçirecek.

Bunu cesaretle söyleyebiliyorum da "Bir gün öyle bir konuşma yapacağım ki, herkes ayakta alkışlayacak." diyemiyorum. Niye? çünkü siyasetçi değilim, hitap kaabiliyetimin olmadığını düşünüyorum. Birine ya da bir topluluğa sözlü olarak hitap edebilmem pek söz konusu değil. Durumumun bundan ibaret olduğunu birkaç aylık radyo programcılığı deneyimim sayesinde anladım. Şimdi böyle yazınca radyo programımı bitirmişim gibi durdu, yok be abi devam ediyorum ama pek dinleyicim yok, ondan şikayetçiyim. Haliyle zor oluyor, dinlediğim tüm radyo programlarında dinleyici katkısı falan var. Ama benim yayınımı pek dinleyen yok. Dinleyenler de katılma zahmetinde bulunmuyor.

Kimbilir belki birkaç yıl sonra insanlar radyo programcılığını becerebildiğimi düşünür ve bu gibi yazılarımı okuyup "bu adam da vakti zamanında amatörmüş" derler. Veya şöyle olur, başka bir kanalda (radyo kanalından bahsetmiyorum, kanal derken sektör bağlamında) kendimi ıspatlarım, bu yazımı okuyanlar "abi adam vakti zamanında radyo programcılığıyla da ilgilenmiş." derler.

Derler de derler azizim, mesele o değil.

Mesele boyuna aşık olma gafletinde bulunuyor olmam.

Eşşeğim lan ben.

Eşşeğin ağababasıyım.

Zırt bırt birine aşık oluyorum, bu seferkinin öncekilerden farkı görüntüden çok fikirlerine aşık olmam. Kedi olalı bir fare yakaladım galiba, gerçi o beni yakalamış olabilir ama tam anlamıyla yakalamak da söylenemez. Varlığından haberdar ettirip kaçtı gibi bir şey. Ya sevmiyorum abi bu edebiyatı. hem de vize haftamda. Niye hep hayatımdaki önemli zamanlarımda kafamı böyle saçma şeylerle meşgul edecek enerjiyi bünyeme katacaklara açık kapılar bırakıyorum ki?

Ya da ben eşşek miyim?

Eşşek miyim, değil miyim buna ben karar veremem ama hayatımı pek insancıl idame ettirmediğim ortada. Kimsenin okumadığı yazılar yazıp, kimsenin dinlemediği radyo programları yapıyorum.

Her yerde açık etmesem de şimdi yeni bir medya işine daha girişme arefesindeyim, senaryo yazıyorum!

"Hamileyim!" der gibi hissettim la kendimi. Hani Nietzsche mi demişti öyle? "When Nietzsche Wept" eserinde Yalow öyle şeettirmiş.

Google'dan yardım almadan niçe yazmaya çalıştım, galiba başardım şimdi onun doğruluğunu kontrol etmeyecek kadar da üşengeçim.

Her neyse, senaryo yazıyorum derken olay şöyle başladı.

2 Yıl kadar önce kuzenlerle elim ama bir o kadar tecrübe doğuran, eğlencelik bir macera yaşamıştık. Bu macerayı "Bir gece" adı altında bir kısa film senaryosuna çevirmiştim, kuzenler de "şurasını şöyle yapalım hafız" falan diyerek yontmuşlardı. Amaaan kurgulamışlardı.

O senaryomu birkaç kişiye gösterdim de beğenenler oldu, "başlamadan vazgeç hafız" diyenler oldu, "kim sana gaz veriyor da yazıyorsun la" diyenler oldu... Her görüşü sentezledim genel kamu oyu "çalışırsan yaparsın hafız" çıktı.

O gün bugündür senaryo yazmaya çalışıyorum da sorunlarla karşılaştım. En önemlisi bu senaryoları filmleştiremeyecek olmamdı. Devir öyle bir devir ki babasına kuvvet! herkes sanatçı, herkes oyuncu, herkes bestekar, herkes senarist... 350 tl'ye kıyıp video kamera alan herkes yapımcı kesiliyor. ipini koparan film yapıyor.

Ben bu sıradanlıklardan arınıp sevdiğimle Alaska'da bir otobüste yaşamak istiyorum. Geyik avlayıp, sinekler lavralarını salmadan eti parçalayıp mangal yapılabilecek kadar incelttikten sonra boyuna protein tüketip, (üremeden) sevişip azrail gelinceye kadar gökyüzünü izlemek istiyorum.

Şu kaçmaya çalıştığımız sistem o kadar ustaca inşaa edilmiş ki, ne yapsak boş.

Alaska'yı görmeden öleceğiz hafız. Bence The Adjustment Bureau (2011) filmini sabırla sonuna kadar izleyin, harika bir sistem eleştirisi var. Film hakkında da bundan fazla şey yazmam gayrı, spoiler falan olur uğraşamam şimdi.

işin aslı yazıyı kimse okumayacağından burda sayfalarca spoiler versem de kimsenin umrunda olmaz da, yine beyefendilik bende kalsın.

Dikkat ettiyseniz şu an, hiç cevap vermeyen birine tüm aklımdan geçenleri anlatır gibi yazıyorum. Maksatım baca temizliği. "Peki faydası oluyor mu?" derseniz pek sayılmaz.

insan birileriyle oturup konuşmak istiyor hafız. Ama sistem etrafımıza oturup konuşmak isteyeceğimiz insanlarla tanıştırmıyor ki...

Hep hayalimizdeki karakterleri etrafımızdaki (aile, okul, çevre vb...) bedenlere monteliyoruz. Sonra o bedenin hayalimizdeki karakteri taşıyamayacağını öğreninceye kadar bulutlar üstünde yürüyoruz.

Ben size bir öğüt vereyim mi bir eşek olarak?

Siz siz olun, aşık olmayın. Ben aşık olmadan önce eşek değildim. Ha işin acı tarafı aşık olmadan önce eşekten de iyi konumda değildim. Ama yine de varolmamak, kötü varolmaktan iyidir diye düşünüyorum.

Öğüt bölümüne tam olarak değinmiş sayılmam, belki yazının sonlarına saklarım öğüt işini, ama ufak birkaç şey diyeyim mi?

Üretin abisi, bak üreyin demiyorum. Ha canınız istiyorsa onu da yapın ama üretmek üremekten de önemli. Yazarak, çizere, üreterek yaşayan biriyle sadece tüketerek yaşayan biri arasında çok fark var hafız.

Tüm bunları bir kenara bırakıp baca temizliğime devam ederken "Birgün öyle bir yazı yazacağım ki..."nin de devamını getirmiş olayım.

Şimdi öldüm diyelim,

20 yaşımda öldüm diyelim. 20 yaşım için o kadar planım varken ve bu planlarımın hiçbirini gerçekleştirememişken ölmek gerçekten ayıp olur. Ama Allah'ın takdiri der katlanırız. Hem yaşayınca trenler bulutlara sürmüyor vagonlarını... Vapurlar Bektutiye bulvarından habersiz...

"20 yaş için planların ne ki?" diyecek olursan hafız aha aşağıya kopyalayayım çok eski bir tarihte yazmıştım.
Yaş 20: yolun başı

Son birkaç aydır kafamdaki soru işareti sayısı bölünerek üreyip kafamı taşıyamayacağım kadar ağırlaştırmış durumda. Her soru işaretinin altında gelecek, kariyer kaygısı yatıyor.

Türkiye’deki işsizlik problemi beni de vuracakmış gibi bir his var içimde, şöyle ufak çaplı karekter özeti yaptımda kendime tablo pekte iç burkucu sayılmaz.

Ufak yaştan müziğe olan ilgimi bilgiye çevirebildim bir tutam piyanistlik kanı taşıyorum, Karikatür çizimi hususunda da bir yerlere varabilirim belki. Öte yandan yazarlık/şairlik kabiliyetimin olduğunu da pek çok büyüğümden duydum. Bunlar benim için alternatif kariyer olanakları asıl kendimi geliştirdiğim alan teknoloji, yine teknolojiye de ufak yaştan beri ilgi duyuyorum bu ilgiyi bilgisayarlar sayesinde bir miktar bilgiye dönüştürdüm. Asıl hedefim programlama(coder) programlama alanında bir tutam C# & Asp.NET bilgim var bu bilgiyi vakit buldukça yenileriyle harmanlıyorum önümüzdeki yıllarda daha çok programlama dili öğreneceğime ve programlama alanından tabiri caizse ekmek yiyeceğime inanıyorum. Ayrıca programlama dışında arayüz kullanımı hususunda da kendimi çok hızlı geliştirdim ve geliştirmeye devam ediyorum. Kullanmam gereken programlara(arayüzlere) adapte olmam pek vakit almıyor bu konuda bir çok saygı değer insandan tasdik aldım. Öte yandan karekterli bir insan olduğum, iş ahlakına özen gösterdiğim ve güvenilir olduğum etrafımdaki insanlar tarafından söylendikçe kendime olan güvenim artıyor.

Kahramanmaraş şu an için pek pahalı olmayan bir şehir. Ayda 1.250tl geliri olan 3/4 kişilik bir aile orta seviye hayatın üstüne çıkabiliyor. Büyük şehirlerdeki(istanbul, izmir, Ankara vb..) 7.000tl’nın karşılığı Kahramanmaraş’ta 4.000tl yani 4.000tl sabit aylık gelirine sahip 4 kişilik bir aile gayet refah bir hayat sürebilir.

Bu küçük analizden yola çıkarak Lise bittiğinde aylık getirisi 850 ila 1.000tl olan bir iş(programlama, grafik & reklam tasarım, web tasarım+moderatörlük gibi) yerinde çalışarak yalnızlığa devam eden bir hayat kurmayı planlıyorum. Bu planı hayata geçirdiğimde 20 yaşında olacağım, bu yaşın yeni bir hayata atılmak için ideal olduğunu düşünüyorum. Yeni bir hayattan kastım ayrı ev ve daha düzenli üniversiteye hazırlık. Kahramanmaraş’ta ayrı eve çıkmak büyük şehirlere kıyasla daha az masraflı çünkü 4 kişilik bir aile için en kral kiralık evlerin aylık ödemesi 500 ila 600tl. Ben tek başıma yaşayacağım ve şehrin içerisinde 300tl’lik çokta lüks olmayan bir eve çıkmam geleceğimi/kariyerimi iyi yönde etkiler diye düşünüyorum.

Çünkü çocukluğum boyunca pek yıpranmadım, neredeyse hiç iş deneyimim olmadı. Olabildiğince asosyalim, hayatım şu güne kadar projeler, dersler, sınavlar çemberi etrafında döndü durdu. Neredeyse hiç sıkıntısız bir hayat sürüyorum. Her ne kadar yaş itibarıyla ergen sınıfına dahil olsam da depresyonlara, kaprislere boğulmuyorum. Gelecek pekte karanlık değil benim için. Her ne yaşamam gerekecekse yaşayacağım.

Ayrı eve çıkacağım çünkü sorumluluk almak istiyorum kendi evimin faturalarıyla, temizliğiyle, düzeniyle ilgilenirken iş hayatını ve sosyal hayatı tam ortasından öğrenerek üniversiteye hazırlanmak bana daha yararlı olacaktır. En azından ben bunu düşünüyorum.

Anneme 20li yaşlarımda ayrı eve çıkacağımı söylediğimde saçmaladığımı söyledi. Annem cephesinden bakınca gerçekten düşüncem saçma çünkü zaten evde tek çocuk benim ev yeterince büyük, iki ihtiyar(Annem Babam) benim üniversite kazanmama engel teşkil etmez. Ama ben bu yaşıma kadar hayatı toz pembe yaşadım hep bahsedilen hayatın zorluklarını tam ortasında yaşamak ve baş etmek istiyorum. Bu gücü 20 yaşında hâla kendimde görmeye devam edersem o ya da bu şekilde şu anki kariyer planımı başlatacağım.

ilk yılda(lise son) üniversite kazanmam oldukça zor çünkü lise son sınıfta staj göreceğim stajın yanı sıra haftada 2 gün okul maratonum var meslek lisesinde okumak özellikle bu eğitim sistemi içerisinde hiçte kolay değil. Lise sondaki temel hedefim sınıfı geçip diplomayı almak olacak. O yüzden ilk yıl kafadan üniversiteyi kazanamamış olacağım. Lise 1′de bir takım hatalar yaparak sınıfta kaldım, üniversiteye tam anlamıyla hazırlanmam bu iki sebepten dolayı 2 yıl gecikmeli başlamış olacak. Yaş 21 olacak. emekleme dönemi.

Yürüdüğüm yoldaki üniversite ışığını kaybedene kadar kararlı bir şekilde ilerlemeye devam ederim ama olmayacak bir hedefin peşinde koşmanın ne kadar anlamsız olduğunu biliyorum. Baktım üniversite kazanamıyorum pes eder, kendimi özel sektörde ıspatlamaya çalışırım.

20. yaş benim için belki dönüm noktası olacak ama belkide 18′li yaşların yanlış psikolojisiyle bu kadar net bir rota çiziyorum. Bunu öğrenmem için Lise’nin bitmesi ve benim kendimi boşlukta hissederken sorgulamam şart.
Onca şey söylemişken üniversiteye hazırlanan gençlere de birkaç şey söylesem iyi olur. Üniversiteye olabildiğince düşük beklentilerle başlayın gençler. En önemlisi okuyun, bilgilenin, kültürlenin. Ve kafanız basıyorsa siyasetçi olun, eğitim sistemindeki saçmalıkları onarın. Çünkü hep dediğim gibi, torpille bakan olmuş adamlar(?!) değil bu sistemin çarkında eciş bücüş kalmış ama yılmamış çalışmış mevki sahibi olmuş adamlar! onarabilir bu sistemi.

Benim gibi eşşoğlu eşşekler değil, hakeden insanlar bu ülkede söz sahibi olsun artık. Söz sahibi olsun derken bu bir deyim, bu sözümden "eşşoğlu eşşekleri susturun" gibi bir anlam çıkarmayın. Herkese ama herkese konuşma, kendini ifade etme hakkı verin ama sadece mantıklı, doğru olanları ciddiye alın. Uygulayın.

Üretmeden üremeyin.