Maraş'a ilk Toma'yı biz getirdik

Kahramanmaraş'ta Gezi Parkı Direnişine destek amacıyla geçtiğimiz haftalar ve bugünlerde toplanıyoruz. Toplanıyoruz ama pankart bile getirmiyoruz, sloganlar atmamayı planlıyoruz. Türkiye Gençlik Birliği gibi örgütler gelip bizim varlığımızdan yararlanarak sloganlar attırıyor, pankartlar çıkarıveriyorlar. Onların da işi uzun sürmüyor 1 saate gidiyorlar. Biz kalıyoruz.

Dün akşamki ilk problemimiz şuydu, belediye ya da polis toplanma alanı olarak belirlediğimiz Kıbrıs Meydanındaki parkın komple sulanmasını emretmiş. Sulamadan sorumlu işçiler gece yarısına kadar parkı suladır. Parktaki çimleri değil, yanlış anlamayın. Parkı komple suluyorlar.

Açıkcası belediyenin ve dolayısıyla polisin bu fikrini takdir ettim. Çünkü biz hep oturarak protesto yapıyoruz. Oturup gitar, yan flüt çalıyoruz şarkılar söylüyoruz. Marş falan da değil.

Anne ben aktivist oldum

20 yaşında bir Kahramanmaraşlıyım, bildiğiniz gibi Kahramanmaraş'ta çoğunluk Ak Parti seçmenidir. Çünkü Kahramanmaraş'ın çoğunluğu islamcıldır. Bir çok insandan şu tarz şeyler duyuyorum.

"Adamın(başbakanı kastediyor) dilinden Allah kelamı düşmüyor kardeşim."

"Allah başımızdan eksik etmesin, her yere ibadethaneler yaptırdı."

Kimse de demiyor ki "bunlar islamı kullanıyor olabilir, halkın çoğunluğu müslüman ve müslüman sempatizanı, bu adamların ateist olacak hali yok."

Beni ne mecliste ne de sokakta temsil edebilecek bir siyasi parti yok! Bu yüzden ben sokaklara çıkıp kendimi temsil etmeyi seçtim. Ama dipnot olarak akıllarda tutulsun isterim, Gezi Parkı Direnişi dışında hiçbir protestoyu/eylemi bedenen desteklemedim.

Düne tekrar dönelim,

Dün akşam taş çatlasa 40 kişiydik, polisin ısrarcı "dağılın" tavrı sebebiyle mekan değiştirdik, parkta kuruyan yer kolladık. Nere kuruduysa biz oraya gittik falan. En sonunda polisin baskılarıyla Özel idare binasının önüne gitmeye karar verdik.

Polisin baskı yapabilmesi için hiçbir şey yoktu. Fikrimiz sabaha kadar parkta oturmaktı yaptıklarımız ise sadece oturup kimseyi rahatsız etmeyecek bir ses düzeyinde muhabbet etmekti. Gitar da çalmayı bırakmıştık, şarkılar söylemeyi de bırakmıştık. (Bir çoğumuz orda tanışmış olsak da) büyük bir arkadaş grubu gibi hareket ediyorduk. Polisin bizi gözaltına alması için mazereti yoktu. Taşkınlık ya da uçarı bir şey yapmıyorduk. Ve bir çoğumuzun da (benim olduğu gibi) ilk protestosuydu bu Gezi Parkı Direnişi.

Polis bize tehditvari şeyler söylüyordu,

"Çocuklar, şehrin çeşitli yerlerinde 20li 30lu AK Partili gruplaşmaları var. Hedefleri burası, buraya gelip sizleri dövmek ve hatta öldürmek istiyorlar, biz polisler bir çekilsek 10 dakika içinde linç edilirsiniz"

gibi şeyler söylediler. Doğal olarak biz protestocular biraz tırstık. Kahramanmaraş'ın %70'inden fazlası AK Parti seçmeni. Birer kez tükürseler belediyenin/polisin parkı sulamasına gerek kalmaz.

Tüm bunlara rağmen, "gitmiyoruz, buradayız, gelene gelme demiyoruz, efendice derdimizi anlatırız, gelsinler" gibi bir tavır aldık. Aramızda 24 saat nöbet tutmuş doktor da vardı, emekli öğretmenler de.

Biz 2 saat kadar bu durumda oturmaya devam ettik. Polis etrafımızdaydı ve bizleri koruyorlardı. Ancak biz kendi gözlemlerimizle etrafımızda toplanan AK Partilileri farkedebildik. Adamlar üçlü beşli gruplar halinde su basmış parkta oturuyorlardı. Kendi aralarında hararetli hararetli bir şeyler konuşuyorlardı ve ara sıra bize bakıp "Allah bunların belasını versin" dercesine el kol hareketi yapıyorlardı.

ifade özgürlüğü bu düzeyde yani. "%50'den olmadığınızda yalnız kalmalısınız. öyle kalabalık grup olarak gezemezsiniz" diyorlar kendilerince.

Parkta bulduğumuz son kuru yer de (ki orası bizim oturduğumuz yer oluyor) gecenin bir yarısı polisten emir almış park görevlileri tarafından sulanınca park su altında kaldı ve biz de kalkmak zorunda kaldık.

Parktan kalkıp il özel idare önünde toplanmayı kararlaştırdık ve grup halinde yürümeye başladık. Yürürken bazılarımız "neden parkı terk ediyoruz ki, ıslansak da parkta oturmalıydık insanlar istanbul'da, Ankara'da tomaya karşı caymıyorlar" falan diyerek gruptan ayrıldılar.

15 kişi kaldık. il özel idarenin önüne gittik oturduk. Polis daha da sinirliydi artık. Grubumuzdan müzakereci belirleyip ona sürekli baskı kuruyorlardı, "dağıt şu arkadaşları yoksa gözaltına alacağız" ama bunu yapmaları için bahaneleri yoktu. Kimseye zorluk çıkarmıyorduk, kimseyi üzmüyorduk.

Yine de bizimkiler tırsıyordu tabii. AK Parti teşkilatından olduğunu düşündüğümüz üçlü beşli organize gruplar bizim için tehditti. Ve polis de pek dostumuz değildi.

Sonra bir baktık, Toma geldi. 15 kişilik gruba Toma geldi. bizimkiler önce heyecan yaptı sonra düşündüler ve dediler ki "15 kişiyiz, bizi dağıtmaları 20 saniye sürer" sonra fikirbirliğiyle dağılmaya karar verdik. Bir çoğumuzun trafik cezası bile yoktu. Sicilimize terörle mücadeleden gözaltına alındığımızın işlenmesini istemiyorduk. Herkes evine gitti. Eve giderken tomanın tutulduğu sokaktan geçmem icap etti. Tomanın yanında bir kıraathanenin önüne sandalyeler atılmış çevik kuvvete çay servisi yapılıyordu. Çevik kuvvet en az 30 kişiden oluşuyordu ve tam teçhizat hazırdılar.

İl Emniyet Müdürü, 15 kişilik pasif protestoculara 30 kişilik çevik kuvvet timi ve 1 toma gönderecek kadar yanlış bilgilendiriliyorsunuz ya da bile bile ayıp ediyorsunuz.

O değil de o parkın tamamını suladılar ya. En az 2 evin 1 aylık su ihtiyacı karşılanırdı o suyla. Yazıklar olsun.




Sükuneti boz

Yorum yap