Evliliğin temelinden sallandığı gece: Düğün

Her binanın hassas noktaları ve bir dayanıklılık eşiği vardır. O eşiğin üstündeki depremlerde, sellerde, fırtınalarda bina kendinden beklenmeyen bir şey yapabilir. İçindekilerle birlikte yıkılabilir. Bu tarih boyunca binlerce kez tekerrür etti. Gözümüzle gördük.

Planlama ekibi (mimar, mühendis) ve uygulama ekibi (usta, çırak) binanın hassas noktalarını henüz inşaat başlamadan bilmelidirler, bilmeden dayanıklılık eşiğini artıramazlar. En ufak hata, gözardı edilen küçük bir detay binanın sıhhatini geri döndürülemeyecek şekilde bozabilir.

Bir binanın ne kadar süreyle ayakta kalacağı temel atılmadan önce belirlenir, temel atıldıktan itibaren yapılan işlemler bu süreyi artırır ya da azaltır.

Fotoğraf kaynağı, sondakika.com

Oluşturduğum bina metaforunu evlilik müessesine giydirirsek, mimarlar mühendisler (dünürler) ustalar çıraklar (gelin güvey) evliliğin ne kadar süreceğine, başından itibaren etki ediyorlar diyebiliriz.

Bilinçli yapılan bir şey mi bilmiyorum ama özellikle bizimki gibi kapalı (içe dönük, homojen) toplumlarda evlilik müessesesi kurulurken defalarca ciddi darbeler alır, gelin güvey hayatlarındaki 'en mühim' zamanlara haddinden fazla kaygı ve telaş içerisinde girer. Bu şekilde olması için gelin güvey yakınları özel bir çaba gösterirler. Gelin ile güveyin zaten kendilerine ait kaygı ve telaşı varken çevre sürekli ardı arkası kesilmeyecek cinsten eziyetler yükler.

Salon Muharebesi


İki geniş ailenin birbirine ilk maruz kaldığı yer genellikle düğün salonları olur. Bu insan doğasına elverişsiz koşullar ve birbirini zerrece tanımayan iki ayrı sınıf genellikle gerilimli ve bol önyargılı bir gece geçirir. Hani ilkokulda sınıfın güzel kızına yan sınıfın yakışıklı piçi yakınlaştığında iki sınıfın erkekleri arasında fiili bir kavga vuku bulurdu, o kavganın atmosferi vardır düğün salonlarında. Tüm güveyler piçtir, tüm gelinler bizim istismara açık biricik kızımız.

Ülkemizdeki düğünler, iki sınıfın birbirinin uyumsuzluklarına dikkat kesildiği, en ufak kıvılcımı yangına dönüştürmeye meyilli olduğu, körüklerin havada uçuştuğu, yüksek sesten kimsenin kimseyi anlayamadığı bir atmosfere sahiptir.

Bu salon karşılaşması ülkemizin politik çıkmazının özeti gibidir. Her yıl hac görevini yerine getiren gelin dayısı ile masanın altında çaktırmadan limonatasına alkol karıştıran güvey dayısı birbirine küfür gibi bakışlar atarlar. Her ikisi de diğerinin varlığını asla tam olarak kabullenemez. İçten içe ben varsam o olmayacak burada, o varsa ben olmayacağım kaprisi yaparlar. Oysa, sen dini görevlerini yerine getir, o da kendi inandığı şekilde yaşasın birlikte aynı salonda/ülkede yaşayın gitsin. Birbirinizin bu sözde zıt hallerine kulak asmayın, ne var yani. Yani sen alkol almıyorsun diye alkol alan herkesi diri diri gömelim mi? Sen namaz kılmıyorsun diye namaz kılan herkesi yakalım mı? Eşşek gibi birlikte yaşayacaksınız öğrenin artık! Ya da siktirin gidin.

Gelin ile güvey birliktelikleri boyunca görüp görebileceği en anasının gözü darbeleri düğünde görür. Düğünden sonraki hiçbir süreç düğün kadar yıkıcı ve sınayıcı değildir. Şunu bir japon balığı rahatlığıyla söyleyebilirim ki düğün sınavını başarıyla atlatmış bir evlilik, 9 şiddetindeki depremi hasarsız atlatmış bir bina gibidir, fiziksel dayanıklılığını kanıtlamıştır. Ruhsal dayanıklılığını süreç gösterecek...

Damadı sikebilirsiniz


Damatların (güveylerin) alnında bir tabela asılıdır. O tabelada 'Damadı sikebilirsiniz' yazar. Düğünden aylar önce bu tabelanın davetine icabet başlar. Düğün davetiyesi tasarımcısından, araba kiralama firmasına, fotoğrafçıdan berberine kadar herkes damadı bir güzel siker. Normal şartlarda örneğin 5 bin tl ile çözülebilecek bu hazırlık süreci minimum 15 bin tl ile çözülür. Gelin damat ilk danslarını ederken damat gelinin kulağına 'güzelliğinden başım dönüyor, gözüm kararıyor' falan der ama asıl neden gelinin güzelliği değildir. Damada yapılan tecavüzdür. Damat o ilk dansta genellikle 'seni asla bırakmayacağım' da der. 'O kadar parayı bir daha başkası için harcayamam' demek istiyordur.

İlk bakışta 'düğünlerde gelinler mercek altındadır' denilebilir ama biraz düşünüldüğünde görülür ki aslında damat mercek altındadır. Katılımcılar limonatanın renginden, çerezin çeşitliliğine kadar her şeyi bir kıl müfettiş, gıcık jüri edasıyla inceleyip damada ve ailesine artı ya da eksi puanlar verir.

'Sonuçta kızımız bir kere evleniyor' diyenlere şey demek istiyorum 'Erkekler her hafta evlenmiyor'

Gelinlik neden beyaz?


Beyaz gelinlik algısı yerleşmeden evvel insanlar diledikleri renkte gelinlik giyerlermiş, genellikle açık renkler seçilirmiş ve bir dönem sarı rengi öne çıkmış. Ta ki Kraliçe Viktorya beyaz gelinlik giyinceye kadar. Söylentiye göre bu hanım kızımız düğün hazırlıkları sürecinde İngiltere'nin tüm usta terzilerine emir gönderir ve dünyanın en güzel ve biricik gelinliğini tasarlamalarını ister. Terziler kraliyetin alışık olduğu gümüş renginin ağırlıkta olduğu tasarımlar yaparlar, bir terzi ise sadece beyaz rengini kullanır. Victorya, 'Öyle bir tasarım giyeceğim ki bu sadece benim adımla anılacak benden başkası giymeyecek' diye böbürlenir. Saftirik. Kendinden sonra olanları görmeye ömrü yetti mi bilmiyorum ama bırak İngiltere'yi Kahramanmaraş'ta bile hala onun tasarlattığı gelinlik giyiliyor :D

Neden giyiliyor onu anlamadım ama. Neden tüm dünya gelinleri anlaşmış gibi aynı şeyi giyiyorlar? Tek renkte ve neredeyse sadece birkaç farklı kesimden oluşan bu gelinlikler hakkında nasıl hala onlarca sayfa eleştiriler yapılabiliyor.

Orta çağdan beri beyaz renginin bekareti temsil ettiği, kutsal olduğu söylenir, bekaret kadının obje olarak algılandığının en temel kanıtıdır. Buna kadınlar neden itiraz etmez aklım almıyor? Bekareti fazlaca umursayan kadınlar kendilerini eşyalaştırmıyorlar mı? "Kendimi evleneceğim adama saklıyorum" demek ben bir eşyayım hadi daha yumuşak ifadeyle hediyeyim demek değil mi? Feminizm önce bekarete takmış kadınlarla mücadele etsin lütfen.

Buyrun cenaze namazına


Gelinle güveyin eğlendiği bir düğün görmedim henüz. En şatafatlı düğünden en sakin düğüne kadar gelin güvey en iyi ihtimalle eğlendirmeye odaklanmış durumda. Yok damadın arkadaşlarıyla 30 dakika oynamalar, yok yalandan pasta kesmeler, yok gelinin iş arkadaşlarıyla oynamalar falanlar filanlar sonuçta bakıyorsun gelinle güveyin yüzünden düşen bin parça. Gariplerin en mutlu olması gerektiği umulan organizasyonda anadolu tabiriyle hışları çıkıyor, hiçbir geleneği canı gönülden isteyerek yapmıyorlar. Düğünden çok cenaze gibi onlar için. Eğlenmek için değil, formalite gereği yapılıyor her şey.

Şu veletleri çıktığı yere sokun


Düğünlerin çocuklara uygun olmadığını düşünüyorum, hazır ülkemizde düğün kültürü hala oturmamışken bana sorarsanız oturmuş halinde çocukları içeri almayalım. Ne bileyim anneanneye bırakın, komşuya bırakın ama düğüne getirmeyin. Uzun zamandır düğünlerde bulunmuyorum ama bulunduğum zamanlarda bazı düğünlerde palyaço, ilizyonist olduğunu gördüm. Düğün kalabalığı toplandığında bu performans sanatçıları veletleri toplayıp kapalı bir yere götürüyor orada gösterilerle eğlendiriyordu. Oyalıyordu. Güzel fikir ;)

Hayır sen bilir kişi misin?


Şimdi böyle bilmiş bilmiş yazdığım için bazılarınızın kafasında bu soru oluştu biliyorum, kızdınız bana, neden bu kadar kutsal bir müesseseyi böylesine çirkin resmettin diye kızdınız. Ama birazcık benim bakındığım yere davet ediyorum sizi. Şu düğünler neden bu kadar şekilci? Neden düğünlerde içerik yok. Neden ana hedef gelin ile güveye hoş bir anı bırakmak değil de bangır bangır bir gürültü eşliğinde dedikodu yapma ve birbirini iğneleme şenliğine dönüşüyor?

Vallahi elin gavurunun kadehe çatalla 'çın çın' vurup 'Hey millet bir konuşma hazırladım!' diyerek yaptığı salak saçma konuşmalar ve arkasından gelen alkış bile bizim son elli yıldır yapmaya çalıştığımız düğünlerden daha samimi.

Ülkemizde düğün töreni asla tam olarak yerleşemedi, çünkü Anadolu bir mozaik, her tür geleneğe, ırka, camiaya ev sahipliği yapılan bu topraklarda aynı mahallenin insanının bile düğün töreni birbirine benzemiyor, benzeşme çalışması ise düğünleri sıradan ve sıkıcı hale getiriyor. İçi boş düğünler görmemiz bu yüzden. Belki iki yüzyıl sonra bu topraklarda da düğün oturmuş bir tören haline gelir. Batılılaşma sevdası son bulur.

Özet: Ülkemizde düğün, iki kişi sevişecek diye iki yüz kişinin çıkardığı gürültü.




Sükuneti boz

Yorum yap